23 Ekim 2015 Cuma

Buyrun Diyemeyen İnatçı Keçiler……







Bir köprüde karşılaşmış iki inatçı keçi
Ha ha hay ha ha hay ha ha ha ha hay

Hep huysuzluk inatçılık bu keçilerin suçu
Ha ha hay ha ha hay ha ha ha ha hay

Tam köprünün ortasında iki keçi toslaşmış
Ha ha hay ha ha hay ha ha ha ha hay

İkisi de suya düşmüş bunu görenler şaşmış
Ha ha hay ha ha hay ha ha ha ha hay






 


Bu şarkıyı iki yerde söylerim......

Trafikte birbirine yol vermeyip arıza çıkaranları görünce.....

Az sonra kırmızı ışıkta hep beraber beklerken çok gülerim onlara. (Böyleleri kırmızı ışıkta da beklemez diyenler olabilir ama Ankara'da hemen hemen tüm kavşaklarda trafik kamerası var.)

Ve..... indirimli satışlarda sepete tepilmiş giysilerin  içinden bir ürünü kenara koyup sepeti karıştırmaya devam eden kişinin  bir anlık dikkatsizliğinde kenara koyduğu ürünü bir başkası kaptığında.....

İki yetişkin insanın sanki dünyanın sonu gelmişçesine o saçma sapan şey için tartışmaya başladığı an......

Bu iki durumda, insanların düştükleri komik durumu algılayamamalarına çok şaşırırım….


 



 
Oysa buyrun demek çok mu zordur…..
Böyle tahammülsüz ve hemen agresifleşen insanların ebeveynleri, onları yetiştirirken "bak çocuğum gözüaçık ol, hakkını sakın kimseye kaptırma, ezik olma, senin elin armut mu topluyor" diye çemkirmişlerdir kesin.......
O çocuklar da şimdi bencil, sürekli her şeyi bağırarak kabadayılık yaparak elde edeceğini düşünen,  kavga etmeye hazır, hatta özellikle kavga etmeye yer aranan insanlar olmuşlar diye düşünüyorum.….

Buyrun diyebilmek, kaybettirmez kazandırır aslında, nezaketi, saygıyı, hoşgörüyü, güzel yaşama adabını, kendini iyi hissetme duygusunu…..
 
 
 

21 Ekim 2015 Çarşamba

Konya Tropikal Kelebek Bahçesi

 
 


Gezi yazısı yazmayı pek beceremem ama Ülkemizde bir ilk olan muhteşem güzellikteki Konya Tropikal Kelebek Bahçesini görüpte yazmazsam olmaz diye düşündüm…..

Uzun yıllardan sonra geçen hafta bir konferans nedeniyle birkaç günlüğüne Konya’ya gitme fırsatım oldu. Mevlana türbesi ziyareti, nde çay molası tabii ki Konya klasiği…..
Ancak görmeyeli çok değişmiş ve güzelleşmiş Konya. Sille köyünün restore edilip turizme açılması çok isabetli olmuş. Konya'da yaşayanlar ve turistler sabah kahvaltısı mekanı olarak tercih ediyorlar genellikle....

Ama en en en güzeli “Konya Tropikal Kelebek Bahçesi” ziyaretiydi. Bu çok etkileyici ve inanılmaz güzellikteki alan 4 Temmuz 2015 tarihinde açılmış……
 
 


 
 
 
Dünyanın birçok ülkesinde çeşitli konseptlerde oluşturulan tropikal bahçelerden biri en gelişmiş teknoloji ile Ülkemizde gerçekleştirildi…..
 
Şehrin içinde adeta tropik orman havası yaşatmak amacıyla yağmur ormanı benzeri iklim oluşturulan kelebek şeklindeki bu mimari harikası yapının inşasında, ultraviyole (UV) ışıklarının maksimum absorbesini sağlayan her biri farklı ebatlarda 1.730 adet özel cam ve 700 ton çelik kullanılmış……

Kelebeklerin yaşayabilmeleri için oluşturulan iklim sıcaklığının yaz kış 26  (±1) derece ve nem oranının ise %80  (±5) olması gerekiyor. Bu camlar aynı zamanda kelebeklerin yönlerini bulabilmeleri için UV ışınlarının maximum oranda geçişini sağlıyor…..

Toplamda 7.600m2 kullanım alanına sahip yapının 3.500m2 gezi alanı gezinti yolları, yapay dağ, şelale ve köprülerden oluşuyor. Bahçede 98 çeşit 20 bin adet bitki bulunuyor…….


   

 

 
 
1.600m2 kelebek uçuş alanı ile Avrupa’nın en büyük kelebek uçuş alanına sahip ve içerisinde 15 farklı türde kelebeğin uçtuğu “Konya Tropikal Kelebek Bahçesi” Konya’nın en büyük parkı olan “Kelebekler Vadisi Parkı” içinde yer alıyor…..
 
 

 
 
 

Konya Tropikal Kelebek Bahçesine adım attığınız andan itibaren tüm stresinizi atabilir, kendinizi çok mutlu hissedebilirsiniz. Çünkü ortam kadar çalışanlar da müthişler. Bize gezimiz sırasında eşlik eden Biyolog Duygu hanım başta olma üzere  tüm personel güler yüzlü, enerjik, bilgili ve ziyaretçileri iyi hissettirmek için çaba gösteriyorlar……

Her bölümde kapsamlı bilgi veriliyor, bir tırtılın kelebek olup narin narin uçma aşamasına kadar her anının mucizevi hikayesini dinledikten sonra izleyip fotoğraflarını çekebiliyorsunuz…..
 

 
 
 
 

Doğal ve güzel peyzajlı park alanında tüneyen papağanlar, sürüngenler vitrini, 550malanlı Böcek Müzesi ve 800 m2’lik karma alanda ise lobi, ofisler, kafe ve alışveriş birimleri mevcut……

Ayrıca çocuklara bilim ve doğa sevgisi kazandırılması için sinema salonlarında film gösterileri var. En kısa zamanda 3D olanlarını, su ve duman püskürtülenlerini de bekliyoruz…………

 
 
 
 


Çok yıllar önce Amerika’da gördüğüm rainforest kafelerin; iklim, bitki ve hayvanlarla oluşturulan tropikal bahçelerine hayran olmuştum. Kat be kat güzellikteki “Konya Tropikal Kelebek Bahçesi” ülkem adına gurur verici bir yer gerçekten......

 

 
 
Ziyaretçilerini  büyülü atmosferiyle  bambaşka bir dünyada hissettiren  “Konya Tropikal Kelebek Bahçesi” eminim ki çok kısa sürede, tropikal bahçelerin en ünlülerinden olan Malezya’nın başkenti  Kuala Lumpur’daki “Göl Bahçeleri” (Perdana Botanical Gardens- Lake Gardens) ve Singapur Marinasında yer alan “Gardens by the Bay’a” rakip olacak….
 
 
 
 
 

Bu güzel bahçeyi herkesin gezip görmesini, başka ülkelere binlerce kilometre uçmadan hızlı trenle Konya’ya giderek tropikal iklimi ve dokuyu yaşamasını tavsiye ediyorum…..

 
 
 

15 Ekim 2015 Perşembe

Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye Nasihati.....

 
  
 



Ömrünce nasihatimdir sana, kulağın aç dinle beni.

Cahil ile dost olma; ilim bilmez, irfan bilmez, söz bilmez, üzülürsün.

Saygısızla dost olma; usul bilmez, adap bilmez, sınır bilmez, üzülürsün.

Aç gözlü ile dost olma; ikram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez, üzülürsün.

Görgüsüzle dost olma; yol bilmez, yordam bilmez, kural bilmez, üzülürsün.

Kibirliyle dost olma; hal bilmez, ahval bilmez, gönül bilmez, üzülürsün.

Ukalayla dost olma; çok konuşur, boş konuşur, kem konuşur, üzülürsün.

Namertle dost olma; mertlik bilmez, yürek bilmez, dost bilmez, üzülürsün.

 
İlim bil, irfan bil, söz bil.

İkram bil, kural bil, doymak bil.

Usul bil, adap bil, sınır bil.

Yol bil, yordam bil.

Hal bil, ahval bil, gönül bil.

 
Çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma.

Mert ol, yürekli ol.

Kimsenin umudunu kırma.

Sen seni bil, ömrünce bu yeter sana.

 
 

5 Ekim 2015 Pazartesi

Neden….






Gazeteleri okuduğumda veya bir haber bültenini izlediğimde dünyanın dört bir yanında yaşanan şiddet ve savaş olayları beni duygusal açıdan perişan ediyor, depresyonun dibine batırıyor. Ve soruyorum kendi kendime, insan ömrünün bu kadar sınırlı olmasına rağmen neden bu kadar hoyrat, zalim, acımasız oluyor bazıları….

Neden?

Bazı insanların genetik olarak yatkınlıkları mı var, “Natural Born Killers” filmindeki gibi katil mi doğuyorlar acaba?

Karısını bıçaklıyor, komşusuna tabanca çekiyor, zulmediyor, akıl almaz eziyetler yapıyor, yaşadığı sürece başkalarına acı çektirmekten, işkence etmekten, öldürmekten besleniyor, her dökülen kan, gözyaşı onun yaşama nedeni oluyor, kavga, terör, savaş…… 

Kardeşi Habil'i öldüren Kabil, insanlık tarihindeki  ilk katil “ilk kan akıtan” …..

O günden bu yana dünya tarihi, kişisel veya büyük kanlı savaşlarla dolu……

Tarih kitapları, binlerce savaşı, tuzağı, işkenceyi, esiri, köleyi, çekilen acıları, dökülen kanı ve hayatının baharında ölen binlerce gencecik insanı yazar. Ve hiçbir savaşın taktik, entrika ve stratejiler olmadan dövüşerek kazanılmadığını da…..







Tarih öncesi savaşların başlangıcı antropologlar ve tarihçiler arasında bir tartışma konusu…..

Avcı- toplayıcı ilk toplumlardan sonra tarımın ortaya çıkmasıyla bazı toplumlar tarımla uğraşmayı ve yerleşik olmayı tercih ederek farklılık oluşturmuşlar. Ağır kış koşullarında ve kıtlık zamanlarında avcı- toplayıcı olanlar, tarımla uğraşanların yerleşim alanlarına saldırarak belki de ilk düzenli savaşı başlatmışlar……


Dünyadaki ilk savaş olduğunda, paylaşılamayacak kadar uçsuz bucaksız geniş topraklar ve kaynaklar vardı oysa. Ama Natural Born Killers olan biri/birileri diğerinin  elindeki bir lokma, birkaç post, mağara veya şu anda bilemeyeceğimiz o zaman için değerli birkaç parça herhangi bir şey için diğerini/diğerlerini kahpece, hunharca öldürmüşler….

Edebiyat, müzik, sanat, bilim, uygarlık, medeniyet insanlığın eseri, ama sene 2015’te yine kan ve gözyaşı devam ediyor dünyanın her köşesinde…. 
Aslında hiçbir savaşın kazananı olamaz. Sarsılan insana/insanlığa ve uygarlığa güven duygusu, yitirilen genç insanlar, onların ailelerinin artık hiçbir zaman iyileşmeyecek ağır travma görmüş hayatlarının yanında kazanan kim olabilir ki……
Carl Von Clausewitz’in  savaşı deha, sanat ve bilim olarak niteleyen “Savaş Üzerine” isimli kitabını okuyunca gözüm korktu, ürperdim, umudum azaldı…..

Herşey Kuzey Yarımküre Odaklı.....



 




Yerküremizin uzaydaki duruşu göreceli aslında.....

Kuzey yarımkürenin üstte olduğuna dair herhangi bir kural veya kanıt var mı?

Sadece kuzey yarımkürede karaların daha geniş ve medeniyetlerin daha eski oluşundan dolayı olsa gerek Dünya haritasında kuzey yarımküre üst kısımda, güney yarımküre alt kısımda yer almakta.....


Peki tersi olsaydı, yani "güney yarımküre haritanın üst kısmında" kabul edilmiş olsaydı acaba bütün haritalar tersine mi kullanılırdı?

 




 
Peki güney yarımkürede yılbaşı yaz aylarına denk geldiği için "kış temalı yılbaşı aksesuvarları" ne kadar ilgi çekiyor, merak ediyorum......
Bu sorularıma cevap bulabilmek için benim güney yarı küreye seyahat etmem lazım.......