26 Eylül 2017 Salı

Karamsar, Endişeli

.

 
 
 
 
Sınırlı sayıdaki blog okuyucularımdan bazıları ile yaptığım yüz yüze görüşmelerde yazı içeriklerimi genellikle üzgün, mağdur hatta ezik olduğum konularda seçtiğime dair eleştiriler aldım……  

Bir Hayalci’ye hiç yakışmıyormuş……

Teşekkür ettim, yazılarımı dikkatli okudukları için.

Refleksif olarak "yok canım" dedim önce. Sonra merakla göz attım, radar gibi taradım yazdıklarımı. Bazılarında ajitasyon dozunu bir miktar kaçırdığım doğrudur ancak demek ki yazarken o denli duygu yüklüymüşüm diye düşündüm, ne de olsa yengeç burcuyum..... 
 
 
 
 
 
 

Karamsar ve endişeli olmak tüm dünyada yaşayan insanların doğal hali oldu son yıllarda. Dünyanın dört bir yanında yaşanan terör saldırıları, insanların güvenlik duygusunu alt üst etti, artık dünyanın hiç bir yeri güvenli değil....

Hiç kimse kalelerle çevrili gül bahçelerinde yaşamıyor artık...... 
 
 
 
 
 
 
Bilgiye, habere, görüntüye, internet ve TV kanalları sayesinde anında ulaşma imkanı var.  Özellikle elinde herhangi bir akıllı telefon olan amatör kişiler tarafından çekilip sosyal medyada servis edilen görüntülerin dehşeti tüm insanların üzerinde kabus gibi olumsuz etkiler bırakıyor.....

Geçen hafta tatil için gittiğim bir avrupa şehrinde bile üç ayrı yerde gösterilerle karşılaşınca pes dedim ve birbirinden nefis yemekleri yemeğe vurdum kendimi....

Kalorisi, yağı, tuzu, şekeri kaç diye hiiiiiç düşünmeden….
 
Böyleyken böyle…..
 
 


 
 
Bloğumun nadide, kıymetli ve sevgili okuyucuları; eleştirilerinizi dikkate alıp yazılarımı daha az karamsar, endişeli, daha çok keyifli ve umutlu konulardan seçmeye çalışacağım desem mi acaba???????
Bu sefer lafımı fotoğrafla da olsa tatlıya bağladım en azından. Eleştirileriniz ve yorumlarınız için tekrar teşekkürler……
 
 
 


7 Eylül 2017 Perşembe

Sade, Yalın, Mütevazı ve Zarif Olabilme Halleri



Simplexity (Simple+Complexity)






İkibinli yılların başında eşimin eğitimi dolayısıyla bir süre Amerika’nın Baltimore şehrinde yaşamıştık.  Oturduğumuz sitedeki güler yüzlü ve misafirperver Japon komşularımızla iletişimimiz arttıkça sade yaşam biçimleri beni çok etkilemişti. Ev eşyaları, giysileri, günlük alışkanlıkları gösterişsizdi ama kullandıkları her şeyin fonksiyonel ve kaliteli olduğu  dikkatimi çekti zamanla.

Yaklaşık 6 ay ile 2 yıl arasında değişen sürelerle lisansüstü eğitim için çeşitli ülkelerden gelen site sakinleri (biz dahil) ikinci el otomobil ile ulaşım sorununu çözmeye çalışırken Japonların tercihi istisnasız sıfır kilometre otomobildi. Burada amaç olası arızalarla vakit harcamamaktı, hava atmak filan değildi tabii ki. Kısa süreliğine geldikleri bir ülkede alışkanlıklarını terk etmemek için gözlerini kırpmadan duvar piyanosu bile alabiliyorlardı….

Biraz araştırınca öğrendim ki, bu minimalist yaşam felsefesiymiş.....

İlk insanlar, avcılık ve toplayıcılıkla geçindikleri için belirli bir yere bağlı olarak yaşamıyorlarmış. Tarımla birlikte belirli bir yere bağlı olarak yaşamaya ve daha sonra endüstrinin gelişmesiyle her şeyi biriktirmeye başlamışlar. Toplayıcılık ve seyahat etme huyumuz çok eskilere dayanıyor yani……

Ancak insanoğlu açgözlülüğüyle hayatını gereksiz şeylerle tıka basa doldurup daral gelince zamanla sade, yalın, açık, kolay, hafif, mütevazı olmanın daha değerli olduğunun farkına varmış. Kişi sadece kendisine değer katan etkinlik ve eşyalara hayatında yer açtığı takdirde dinginlik ve mutluluğa erişebiliyormuş meğerse….








Doğayla baş başa, ergonomik, hayatı kolaylaştıran, abartıdan gösterişten uzak ancak son derece keyifli ve ille de içinde gizlenmiş bir kalite detayı barındıran sade bir yaşam sürmeyi tercih edenleri son bir kaç yıldır yaptığım Norveç ve Bodrum Gümüşlük tatillerimde gözlemliyorum.

Gözlemlerimden doğal olarak etkilenip sadeleşmeye çalışıyorum artık.....

Sade bir hayatın tanımı, herkes için farklı olabilir. Bence “sade hayat felsefesi” demek “gönüllü olarak seçilen bir yaşam biçimi, bir bakış açısı, bir duruş” demek…..

Hayatımız üzerinde baskı oluşturan her şeyin, dozunu/yükünü azaltarak kendi istek ve alışkanlıklarımıza saygı duyabilme, değer verebilme başarısı demek….

Çevremizdeki hiçbir canlıya zarar vermeden, kadın erkek eşitliğine, çocuk ve yaşlı haklarına saygılı, hayvanlara ilgi gösteren, huzurlu ve dingin bir iletişim içinde yaptığımız her işi yararlı ve zarif biçimde yapma halidir……




 


En iyisi birkaç madde halinde sıralayayım;

-      Başta eşiniz, mesleğiniz ve çevrenizde bulunan insanlar kendi seçiminiz, tercihiniz olmalı. Yaptığınız her şeyin en az % 90’ını severek, isteyerek ve keyif alarak yapabilme imkanınız/şansınız bulunmalı, çünkü yaptıklarımızın duygusal bir anlamı olduğunda, sevdiklerimiz ve güvendiklerimizle paylaştığımızda kendimizi daha hafif hissederiz.

-      Hayatınızı kolaylaştırmak, aradığınızı her zaman yerinde bulabilmek için kullandığınız eşyayı aldığınız yere koyma alışkanlığı kazanmalısınız. Obsesif- kompülsif olmadan derli toplu, düzenli yaşayabilirsiniz…..

-      Çevreye zarar vermeden üretilmiş, dayanıklı eşyalar seçmeli, teknolojiyi esiri olmadan kullanabilmelisiniz.

-      Bazen “hayır” demeyi bilmeli, omuzlarınıza gereksiz yük almamalı, içinde olmak istemediğiniz bir durumdan kurtulabilmelisiniz.
 
-      Başkalarını memnun etmek ya da gösteriş yapmak için katlanmak zorunda olduğumuz “topuklu ayakkabılar, dar, rahatsız, çabuk buruşan ve aşırı ciddi giysiler, abartılmış kibarlık, yağcılık halleri, mış gibi tavırlar, ergonomik olmayan gösterişli mobilyalar, işe yaramayan, gereksiz ev aksesuvarları, belki bir gün işe yarar düşüncesiyle istiflenip evimizi daraltan, çöp eve çeviren her şeyi” hayatımızdan çıkarabilmeliyiz.   

-      Az ve öz konuşmayı, gerekmiyorsa konuşmamayı denemelisiniz. Suskunluk, sessizlik kendimize sunduğumuz bir ödül olur bazen. Keyifli bir kenarda oturup kendimizi ve sessizliği dinleyip sükutun altın huzuruna erişelim…. 

-      Bazen zorlamamak ve işleri oluruna bırakmak gerekebilir, ne demişler “baktın olmuyor bakmayacaksın, fazla kafaya takmayacaksın”.
 

Bilmem anlatabildim mi.....