Büyük şair Attila İlhan’ın "Böyle Bir Sevmek" şiiri;
"Gerçek değildiler birer umuttular,
Eski bir şarkı belki bir şiir,
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular"
mısraları beni çok etkiler, tıpkı büyük mutasavvıf Hazreti Mevlana'nın sözleri gibi "nice insanlar gördüm üstünde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm içinde insan yok”. Hepimizin hayatında böyle insanlar olmadı mı? Olmuştur, olmuştuuuuur…….
Ne insanlar tanımışızdır, aslında hiç yanımızda
olmayan, sadece çıkarları olduğu için ustaca çalışarak güvenimizi kazanan, ve
bizim var olduklarını sanıp kendimizi kandırdığımız.
En küçük bir çıkarları olacağını sezdiklerinde,
gözlerini bile kırpmadan bize en büyük kazığı atan, yaralayan, veya siz
yaralıyken seyirci kalan, sevinen. İhtiyacımız olduğunda veya olabileceği
ihtimalinde bile arkalarını dönüp bizi terk ettiklerini sanan zavallıları, var
zannetme gafletine düşmedik mi bir çok zaman. Bu da bizim saflığımız olmadı mı
bir çok kez, şaşırmaktan şoka kadar farklı evrelerde tepkiler vermedik mi? Hatırladınız
değil mi, kalbiniz acıdıysa yenidir yaranız anlaşılan. İçinizden şöyle bir
hafif kaşıntı hissi geldiyse eğer anlaşılan yaranızın kabukları bile düşmüştür. Nietzsche’nin dediği gibi "öldürmeyen acı güçlendirir" tıpkı ölümcül ağır bir
enfeksiyöz hastalığın geçirilmesiyle kazanılan bağışıklık gibi. Aman dikkat,
bundan sonra temkinli olun da, yeni asalaklar etrafınızı sarmasın sakın. Bundan böyle ipi ile kuyuya inebilecek kadar güveneceğiniz insanları seçin lütfen.
Reşat Nuri Güntekin'in "Acımak"
romanında bahsedilen "acıma duygusu olmayan" nice insanlar var
çevremizde. Hiç acımadan, gözünü kırpmadan kötülük yapabilen, gösterilmiş basit
bir tepkiyi bile intikam alınması gereken kine çevirebilen. Günümüzde yapılan
bilimsel çalışmalar, empati duygusundan yoksun ve davranış bozukluğu gösteren bu insanların beyinlerinde, duygularla ve kişisel duyguları
anlamayla bağlantılı “insula” adlı bölümün daha küçük olduğu veya devre dışı kaldığını söylüyor.
Neyse, Hıncal Uluç’un köşesinde tavsiye ettiği Radi Dikici’nin “Bizans İmparatorluğu Tarihi (Şu Bizim Bizans-Byzantium
330-1453)” kitabını okuyorum bugünlerde.
Henüz I.Jüstinyen döneminde 550’li yıllardayım ama sene 2014’te de geçerli pek
çok benzerlikler var en yakın arkadaşların bile birbirine acımasızca tuzaklar
kurduğu vs gibi. Ne imiş “tarih tekerrürden ibaret” imiş. Yazımın bu bölümünü yine
Şems Tebrizi ile bitireyim “güvendiğiniz dağlara
karlar yağdığında, en güzel çare, dağ ile karı baş başa bırakmaktır. Gün gelip
karlar eridiğinde; dağ yolunuzu gözleyince en güzel cevap, başka bir dağdan
selam yollamaktır”.
Aslında hiç yoktular
dediğimiz insanları unutalım ve aslında göründüklerinden çok olanları görelim,
duyalım artık. Hep kötü insanlardan söz ederek, bugüne kadar
tanıdığımız iyi kalpli güzel insanlara haksızlık etmeyelim. Bir
kaç iyi kalpli güzel insan sayesinde dünyanın bizler için yaşanabilir
bir yer olduğunu hatırlayalım ve onları
ihmal etmeyelim.
Dünya bu iyi
insanların yüzü suyu hürmetine dönüyor çünkü. Bu güzel insanlar dostumuz ise kıymetini
bilelim, onlarla faydalı ve huzurlu zaman geçirmek için daha uzun vakit
ayıralım. Belki de, etrafımızdaki bizi kandırmaya çalışan kötü insanların bizi
meşgul etmesi nedeniyle bize ulaşamayan, seslerini duyamadığımız ve o an fark
edemediğimiz, ancak orada olduğunu tahmin ettiğimiz güzel insanların; seslerini
duymaya, onları görmeye, ilgilenmeye ve birlikte daha çok zaman geçirmeye
çalışalım lütfen. Onları sadece omuzlarında ağlayacağımız ve bizi sevgileriyle
sarmalayıp yaralarımızı saracakları kötü günlerimiz için saklamayalım. İyi,
mutlu, neşeli ve güzel günlerimizi de onlarla geçirelim ki, kötü günlerimiz hiç
olmasın!
Tanımaktan onur ve mutluluk duyduğum bir çok güzel
insan oldu hayatımda. O güzel insanlar beni derinden etkileyerek bugünkü
kişiliğime çok olumlu katkılarda bulundular. Bazen arkadaşım olarak, bazen
komşum olarak bazen iş yerinden mesaidaşım olarak bazen de şifa bulmaya gelen
hasta olarak. Bazıları eğitimleri, zengin düşünce ve bilgileri, asil davranışları
ve özgün yaşama biçimleriyle hayranlık duyduğum, örnek aldığım insan oldular.
Bazılarının ise diplomalı bir tahsili yoktu ama bilge kişiydiler. Janjanlı
eğitimler almış ancak aldığı bu eğitimlerden ilim irfan yönünden nasibini
alamamış nice insanı cebinden çıkaran gerçek ve saygıdeğer insanlar.
Tanıdığım gerçek ve saygıdeğer insanlardan birini
sizlerle paylaşmak istiyorum. Annemin komşusu Selamet teyze. Yüce gönüllülük
örneği ve nur yüzlü Selamet teyzem, genç yaşında eşini kaybetmiş ve iki küçük
kızıyla yaşam savaşı vermiş bir karadeniz kadını. Sigortadan aldığı dul ve
yetim aylığına ilave olarak baklava, makarna, tarhana, salça gibi yapılması çok
zor ama muhteşem lezzette yiyecekleri eş, dost ve tanıdıklarına yaparak
geçimine katkıda bulundu senelerce. Kızlarının hiç bir şeyini eksik bırakmadı,
hem anne hem baba oldu, onları büyüttü ve gelin etti.
Ama bir gün bile kimselere
kendini acındıracak tek cümle kurmadı. Her zaman başı dik, doğru sözlü, kimseye
müdanası olmayan yani “direkt
olarak Allah'a bağlı”, çok çalışkan bir
hanımefendi oldu. Artık 85 yaşında ama yine alışveriş için pazara giden, artık
baklava açmaya kolları yorulsa da makarna, tarhana, salça yapmaya devam eden bu
eli öpülesi insana her zaman hayranlık duydum. Onun sohbeti, özellikle espri
yapmak istemeden yaptığı esprileri, çevresinde yaşanan olaylarla ilgili bazen
hiç birimizin aklına gelmeyen netlikte ve derinlikte yorumları ona olan saygımı
ve sevgimi hep artırmıştır. Allah uzun ve sağlıklı ömürler versin…..
Selamet teyzeyi ben de çok sevdim...bizimde var böyle bir Fatma teyzemiz :)
YanıtlaSilEvet Selamet teyzemiz çok değerli bilge insandır. İnsan olmanın, ruh asaletinin tahsille ve parayla ilgisinin olmadığının canlı kanıtıdır o.....
YanıtlaSilSizin Fatma teyzenizin kıymetini biliyorsunuzdur eminim....
Saygılar, sevgiler böyle güzel insanlara. İyi ki bu dünyada onlar var......