Yemek yapabilmek muhteşem bir keyiftir, mutluluktur, hatta
yaşama sevincidir.....
Bir insan ne kadar çok zengin olsa da, hangi tahsili almış
olsa da veya hangi makam mevkide bulunuyor olsa da yemek yapabilmeli daha
doğrusu yemek yapabilme sevincini mutlaka yaşayabilmelidir.
Bu sevinci
yaşamaktan mahrum kalmış insanların hayatında, kesinlikle çok büyük bir şeyler
eksik kalmış demektir. Abartmıyorum inanın, yemek yapabilmek benim için huşu
içinde yaşadığım, gerçekten öyle muhteşem bir duygudur ki. Paketlerinde veya
torbalarında öylece durup sizin ilgilenmenizi bekleyen birçok muhteşem
malzemeden yine muhteşem lezzette yemekler hazırlamak, pişirmek, servis için
süslemek ve sofralar kurmak, sevdiğiniz insanlara sunmak ve onların
yemeklerinizin lezzetini almalarını seyretmek, memnuniyetlerini görmek veya
duymak nasıl bir mutluluktur......
Tıpkı aşk gibi anlatılmaz yaşanır......
Yemek yapma
sevincini on iki yaşında keşfettim ilk olarak. Üst kat komşumuz Asuman abla yemek
kursuna gidiyordu ve bana ikram ettiği kremalı pastanın hem çok güzel görünüşü
vardı hem de çok lezzetliydi. Bende güzel pastalar yapmaya heveslendim hemen ve
güzel pastalar yapma hayallerine daldım. Gazetelerin ve dergilerin yemek
köşelerini mutlulukla okumaya başladım. Beğendiğim tarifleri keserek bir
deftere yapıştırıyordum, ergenlerin popstar fotoğraflarına yaptıklarını ben
domestik bir ergen olarak yemek tariflerine yapıyordum. Dersimin olmadığı zamanlarda
bazı tarifleri deniyordum bile, bazen yaptığım kekler öyle başarısız oluyordu
ki ben bile yiyemiyordum (O defteri hala
saklıyorum ve ara sıra yemek çeşidi konusunda sıkıştığımda karıştırıyorum).
Zamanla işi
ilerlettim, artık annem misafiri geleceği zaman bana başvuruyordu ve elmalı
turta, yoğurtlu börek, beze gibi bazı spesiyallerimi yaptırıyordu, vallahi o
yıllarda dakikalarca elde çırparak yaptığım bezeyi bugün tutturamıyorum. Bir gün piknik
tüpte börek kızartırken (o yıllarda kızartmalar ocak kirlenmesin diye piknik
tüp denilen küçük boy gaz ocağında yapılırdı) kaynar yağ ile sağ elimi
yakmışlığım ve günlerce acı çekmişliğim de var.
Pasta, börek
işlerinden yemek yapmaya terfi edişim, tıp fakültesinin son sınıfında Silivri
Değirmenköy sağlık ocağında iki ay boyunca hafta içi yatılı olarak kaldığımız
halk sağlığı stajına denk gelir. Bu staj sırasında, bizim grupta ben dahil 10
kız arkadaş ikişer kişi eşleşerek her gün tüm ekibin kahvaltı ve akşam yemeğini
hazırlamaya ve bulaşıkları yıkamaya karar verdik. Kurada eşleştiğim arkadaşım
yemek yapmayı bilmiyordu ve gönüllü olarak bulaşıkları yıkamayı üstlenmişti sağ
olsun, bende haftada bir gün, on kişiye üç çeşit yemek yapmıştım büyük bir
zevkle. Yemekler yendikten sonra arkadaşlarım ellerine sağlık, güzel olmuş
dedikleri zaman içim nasıl rahatlardı anlatamam, çok şükür bugün de bu işi
başardım diye sevinirdim. Çünkü beğenilmeyen bir yemek olduğunda, diğer kızlar
çooook kibarca dokundurma yapıyorlardı.
Fakülteden mezun
olunca yine kura çektik ve sınıf arkadaşım Ayşe ile beraber iki yıl mecburi
hizmet yapmak üzere orta anadolu illerimizden birine gittik. Kaloriferli güzel
bir ev kiraladık ve sevimli bir şekilde evimizi döşedik. Ev arkadaşımda yemek
yapmayı seviyordu ve çok lezzetli ve değişik yemekler yapıyordu (Limonlu krem karamel ve tencerede soğanlı
biftek pişirmeyi ondan öğrendim ve hala çok severek yaparım). İki yıl
boyunca çok güzel sofralar hazırladık, misafirler ağırladık ve yeni yeni
yemekler yapmayı öğrendik......
Teknoloji ilerledikçe doğal olarak
mutfaktaki başarımı artırıcı pek çok alet edindim, benim için en hayat
kurtarıcı olanı mutfak robotunun soğan doğrama ve havuç rendeleme aparatları.
Çünkü gözlerim soğana çok hassas ve aceleciliğimden havuç rendelerken el derimi rendelemiştim çok zaman. Mesleğim zaten çok stresli, üzerine
bir de yönetici olunca bazı günler çok yorgun ve gergin olarak eve gelince
doğru mutfağa giriyorum. Mutfağım benim için adeta terapi merkezi. Malzemeleri doğrarken veya havanda sarımsak döverken
stresimi atıyorum, yemeği pişirirken
kararlar alıyorum, ardından masayı
hazırlarken hayallere dalıyorum ve
en sonunda ailece masaya oturup afiyetle yemekleri yerken kendimi yenilemiş oluyorum......
Üzerine biraz daha keyif almak istiyorsam elime tableti alıp koltuğa
uzanıyorum ve yeni tarifler keşfetmeye dalıyorum. Bazen iş ile ilgili yeni stratejiler geliştirmek istiyorsam
enteresan ve evde yapılması çok zor olan tarifleri denemeye çalışıyorum, o
tarif için yeni ve zor bulunan malzemeler ve aletler aldığım oluyor. Deneyip
başarılı olduğum pek çok değişik ve zor yemek yaptım, içli köfte, suşi,
guakamole sos gibi. Başarısız olduğum tariflerde oldu baklava ve makaron gibi,
ikisini de yapabilmek için birer günümü harcadım ama başaramadım, ne yapalım
hayatta böyle değil mi, bazen başarısızlığı da kabul etmek gerekir. Bu çıkarım
da terapinin bir parçası aslında……
Mutfağınızı sevmeniz sadece karnınızı doyurmanız için değil ruhunuzu arındırmanız ve beslemeniz içinde çok önemli......
Mutfağınızı sevmeniz sadece karnınızı doyurmanız için değil ruhunuzu arındırmanız ve beslemeniz içinde çok önemli......
Yemeklerini tatma şansını yakalamış bir insan olarak anlayamadığım o kadar kısa sürelerde bu muhteşem lezzetleri nasıl başarıyorsun...' Mutfakta biri mi var ' klişesini zorluyor.
YanıtlaSil