12 Ocak 2017 Perşembe

Okuldaki Lüle Saçlı, Aile Vesayetli Küçük Prensesler Büyüyünce Ne Oluyor??????

 



 
Çevremdeki her şeyi tasnif etmeyi severim, buna bilimsel bakış mı diyeyim, kolaycılığa kaçmak mı yoksa işime öyle geldiği için mi bilemeyeceğim, zor soru vesselam…..

Bugün aklımdan geçti, okuldaki “lüle saçlı, aile vesayetli küçük prensesler” büyüyünce ne oluyor diye düşündüm saçma saçma…..
Doğal olarak kendi kişisel tarihimden analize başladım…..

İlkokul yıllarımdan itibaren farkına vardığım iki kız tipi vardı, evde ve okulda ailesinin peşinde pervane olduğu, sürekli nazlı, mızmız, yemek seçen, sunulan hiçbir şeyi beğenmeyen, eziyet etmekten adeta zevk alan prensesler……
Diğeri ise evde annesine yardım eden, kardeşlerine bakan, büyüklerinin, akranlarının gözüne girmek için çabalayan, çırpınan, sevimlilikler yapan, ters giden her şeyde kendisini suçlayan fedakar ezikler..….

Şimdiiiiii birkaç anımı anlatayım bir solukta…..
 
 
 
 


 
 
Sanırım bu durumun farkına vardığımda ilkokul ikinci sınıftaydım. Birinci modele örnek olarak; başta ailesinin olmak üzere öğretmeninin, arkadaşlarının yani çevresindeki herkesin peşinde koştuğu iki kız kardeş çıktı birden.....

Açık kumral renkte Shirley Temple gibi sıra sıra lülelenmiş efsane saçları olan, dantel yakalı, saten önlüklü, leopar desenli kürk mantolu, rugan çizmeli, peşlerinde çantalarını taşıyan dadıları ve saçlarını, dantel yakalarını düzelten kendileri gibi süslü teyzeleriyle edalı edalı yürüyen iki guccük hanımefendi…..

Okuldaki herkesin gözü onların üzerinde, masallardaki prensesler gibiler. Teneffüste hepimiz onları seyrediyoruz, bugünün reytingi yüksek dizileri gibi. Ama onlar bize göz ucuyla bile bakmıyorlar. Dadıları peşlerinde, saçlarını düzeltiyor, sırtlarına dantel kenarlı tülbent tıkıştırıyor, süt içiriyor falan filan......

İsimleri de çok ilginç, o dönemin ünlü bir film aktristinin adını ve soyadını paylaşmışlar iki kardeşe. Bir doktorun kızlarıymış bu yavrucuklar. O yıllarda doktorluk çok havalı ve itibarlı bir meslek, muayenehanesi olanlar çok kazanıyor, paraya para demiyor o derece…..
 
 
 

 


Beni komplekse sokan üçüncü “lüle saçlı, aile vesayetli küçük prenses” ise ertesi yıl bizim sınıfa geldi.....
Onun da saçları lüle lüleydi ama kızıl renkliydi, siyah önlük üzerine takılan beyaz yakası dantelden ve önünde ingiliz asilleri gibi dantel fularlı.....
 
Onunda peşinde koşuşturan annesi….. Peşinde derken sadece sabah getirip bırakma, çıkışta okuldan alma modelinde değil. Bildiğiniz anne bütün gün okulda ikamet ediyor. Teneffüslerde prensesinin saçını, yakasını düzeltiyor, öpüp kokluyor, hatta derslere girip müfettiş gibi arka sırada oturuyor, sözlüye kalkan herhangi bir öğrenciye, bu anne sultandan da yorum gelebiliyordu…..
Küçük prenses ise sözlüdeki çocuğun yazdığı yazıyı beğenmezse, kalkıp küçümseyen bir havayla düzeltmeyi kendine görev edinmişti.
 
Öğretmenimiz de bu prensesi şımarttıkça şımartıyordu. Öyle ki annemin katıldığı bir veli toplantısında “lüle saçlı, aile vesayetli küçük prensesi” iyice abartarak “lider çocuk”  ilan etmiş. Annem de eve geldiğinde bu konuşmayı gıptayla bize aktarmış ve  “lider çocuk” annesi olamadığı için gariplenmişti....

Bu prenses ötekilere göre konuşkandı üstelik, babası gazeteciymiş, evlerine gelip giden ünlü aktris ve aktörleri anlata anlata bitiremezdi. Bizde ağzımız açık onu dinlerdik, magazine merakım o yıllarda başlamış meğer…..
 
 
 
 
 

 
 
Neyse ortaokula başladım, böyle tipler beni mi bulurdu hep ya da ben onları. Sıra arkadaşım sarışın, mavi gözlü, köfte dudaklı, hokka burunlu, mızmız, nazlı, hiçbir şeyi beğenmeyen, takdirnameyi kaçırıp teşekkür belgesi alınca zırıl zırıl ağlayan “lüle saçlı, aile vesayetli küçük prensesti” …..  
Ne tesadüf, bu prenseste bir doktor kızıydı. Ortaokulda artık annişler koridorlarda dolaşmıyorlardı, teneffüslerde özgürdük. Ama okul giriş çıkışında çok konuşan süslü annesi beni gözüne kestirmiş olacak ki, onun gelemediği günlerde okula gidip gelirken yavrusuna eşlik etme şerefine beni layık görmüştü…….
Lisede işlerin rengi değişti, bu prensesler o yaşta kaşlarını aldılar, çaktırmadan bazen de abartarak makyaja başladılar, mini etek giydiler ve na na na nom etraflarını ışığa uçan pervaneler gibi ergen çocuklar sardı……
Neyse bu prenseslere bakıp bakıp eziklenirken liseyi bitirdim nihayet……
 
 
 


 

Üniversite yıllarında sınıflar çok kalabalık, dersler çok yoğun olduğu için mızmız prensesler yoktu.  Ancak anne veya babası hoca olanların ayrıcalıklı oldukları aşikardı, genetik geçiş nedeniyle hep yüksek not alıyorlardı, çoğu mecburi hizmeti bile ailesinin yanında yaptı ve ailelerinin açtığı yolda istedikleri kariyeri başardılar......

Çalışma hayatımda da birçok “lüle saçlı, aile vesayetli küçük prensesler” oldu ve olmaya devam ediyor. Elli küsur yaşına gelmiş prenseslerin hala yaşlı anne babalarının etinden sütünden yararlanarak yaşamalarına şahit oluyorum…..

Sorumun cevabını verdim mi???????