Çevremdeki her şeyi tasnif etmeyi severim, buna bilimsel
bakış mı diyeyim, kolaycılığa kaçmak mı yoksa işime öyle geldiği için mi
bilemeyeceğim, zor soru vesselam…..
Bugün aklımdan geçti, okuldaki “lüle saçlı, aile vesayetli küçük prensesler” büyüyünce ne oluyor diye düşündüm saçma saçma…..
Doğal olarak kendi kişisel tarihimden analize başladım…..
İlkokul yıllarımdan itibaren farkına vardığım iki kız tipi vardı, evde ve okulda ailesinin peşinde pervane olduğu, sürekli nazlı, mızmız, yemek seçen, sunulan hiçbir şeyi beğenmeyen, eziyet etmekten adeta zevk alan prensesler……
Diğeri ise evde annesine yardım eden, kardeşlerine bakan,
büyüklerinin, akranlarının gözüne girmek için çabalayan, çırpınan,
sevimlilikler yapan, ters giden her şeyde kendisini suçlayan fedakar ezikler..….
Şimdiiiiii birkaç anımı anlatayım bir solukta…..
Sanırım bu durumun farkına vardığımda ilkokul ikinci
sınıftaydım. Birinci modele örnek olarak; başta ailesinin olmak üzere öğretmeninin,
arkadaşlarının yani çevresindeki herkesin peşinde koştuğu iki kız kardeş çıktı
birden.....
Açık kumral renkte Shirley Temple gibi sıra sıra lülelenmiş efsane saçları olan, dantel yakalı, saten önlüklü, leopar desenli kürk mantolu, rugan çizmeli, peşlerinde çantalarını taşıyan dadıları ve saçlarını, dantel yakalarını düzelten kendileri gibi süslü teyzeleriyle edalı edalı yürüyen iki guccük hanımefendi…..
Açık kumral renkte Shirley Temple gibi sıra sıra lülelenmiş efsane saçları olan, dantel yakalı, saten önlüklü, leopar desenli kürk mantolu, rugan çizmeli, peşlerinde çantalarını taşıyan dadıları ve saçlarını, dantel yakalarını düzelten kendileri gibi süslü teyzeleriyle edalı edalı yürüyen iki guccük hanımefendi…..
Okuldaki herkesin gözü onların üzerinde, masallardaki prensesler gibiler. Teneffüste hepimiz onları seyrediyoruz, bugünün reytingi yüksek dizileri gibi. Ama onlar bize göz ucuyla bile bakmıyorlar. Dadıları peşlerinde, saçlarını düzeltiyor, sırtlarına dantel kenarlı tülbent tıkıştırıyor, süt içiriyor falan filan......
İsimleri de çok ilginç, o dönemin ünlü bir film aktristinin adını ve soyadını paylaşmışlar iki kardeşe. Bir doktorun kızlarıymış bu yavrucuklar. O yıllarda doktorluk çok havalı ve itibarlı bir meslek, muayenehanesi olanlar çok kazanıyor, paraya para demiyor o derece…..
Beni komplekse sokan üçüncü “lüle saçlı, aile vesayetli küçük
prenses” ise ertesi yıl bizim sınıfa geldi.....
Onun da saçları lüle lüleydi ama kızıl
renkliydi, siyah önlük üzerine takılan beyaz yakası dantelden ve önünde ingiliz
asilleri gibi dantel fularlı.....
Onunda peşinde koşuşturan annesi….. Peşinde
derken sadece sabah getirip bırakma, çıkışta okuldan alma modelinde değil.
Bildiğiniz anne bütün gün okulda ikamet ediyor. Teneffüslerde prensesinin
saçını, yakasını düzeltiyor, öpüp kokluyor, hatta derslere girip müfettiş gibi arka
sırada oturuyor, sözlüye kalkan herhangi bir öğrenciye, bu anne sultandan da yorum
gelebiliyordu…..
Küçük prenses ise sözlüdeki çocuğun yazdığı yazıyı beğenmezse, kalkıp küçümseyen bir havayla düzeltmeyi kendine görev edinmişti.
Küçük prenses ise sözlüdeki çocuğun yazdığı yazıyı beğenmezse, kalkıp küçümseyen bir havayla düzeltmeyi kendine görev edinmişti.
Öğretmenimiz de bu
prensesi şımarttıkça şımartıyordu. Öyle ki annemin katıldığı bir veli toplantısında “lüle saçlı, aile vesayetli küçük prensesi” iyice abartarak “lider çocuk” ilan etmiş. Annem de eve geldiğinde bu konuşmayı gıptayla bize aktarmış ve “lider çocuk” annesi olamadığı için gariplenmişti....
Bu prenses ötekilere göre konuşkandı üstelik, babası gazeteciymiş, evlerine gelip giden ünlü aktris ve aktörleri anlata anlata bitiremezdi. Bizde ağzımız açık onu dinlerdik, magazine merakım o yıllarda başlamış meğer…..
Bu prenses ötekilere göre konuşkandı üstelik, babası gazeteciymiş, evlerine gelip giden ünlü aktris ve aktörleri anlata anlata bitiremezdi. Bizde ağzımız açık onu dinlerdik, magazine merakım o yıllarda başlamış meğer…..
Neyse ortaokula başladım, böyle tipler beni mi bulurdu hep ya
da ben onları. Sıra arkadaşım sarışın, mavi gözlü, köfte dudaklı, hokka
burunlu, mızmız, nazlı, hiçbir şeyi beğenmeyen, takdirnameyi kaçırıp teşekkür
belgesi alınca zırıl zırıl ağlayan “lüle saçlı, aile vesayetli küçük prensesti”
…..
Ne tesadüf, bu prenseste bir doktor kızıydı. Ortaokulda
artık annişler koridorlarda dolaşmıyorlardı, teneffüslerde özgürdük. Ama okul
giriş çıkışında çok konuşan süslü annesi beni gözüne kestirmiş olacak ki, onun
gelemediği günlerde okula gidip gelirken yavrusuna eşlik etme şerefine beni layık
görmüştü…….
Lisede işlerin rengi değişti, bu prensesler o yaşta kaşlarını
aldılar, çaktırmadan bazen de abartarak makyaja başladılar, mini etek giydiler
ve na na na nom etraflarını ışığa uçan pervaneler gibi ergen çocuklar sardı……
Neyse bu prenseslere bakıp bakıp eziklenirken liseyi
bitirdim nihayet……
Üniversite yıllarında sınıflar çok kalabalık, dersler çok
yoğun olduğu için mızmız prensesler yoktu. Ancak anne veya babası hoca olanların ayrıcalıklı
oldukları aşikardı, genetik geçiş nedeniyle hep yüksek not alıyorlardı, çoğu
mecburi hizmeti bile ailesinin yanında yaptı ve ailelerinin açtığı yolda istedikleri
kariyeri başardılar......
Çalışma hayatımda da birçok “lüle saçlı, aile vesayetli küçük
prensesler” oldu ve olmaya devam ediyor. Elli küsur yaşına gelmiş prenseslerin hala
yaşlı anne babalarının etinden sütünden yararlanarak yaşamalarına şahit
oluyorum…..
Sorumun cevabını verdim mi???????
Sorumun cevabını verdim mi???????
"Okuldaki Lüle Saçlı, Aile Vesayetli Küçük Prensesler Büyüyünce Ne Oluyor??????"
YanıtlaSilİlginç bir soru sahiden? Yeminle daha önce hiç düşünmemiştim. Bu yazını okuyunca seni ne kadar özlediğimi, pırasa saçlarımın altında pır pır eden yüreğimde hissettim:)
Yeminle... Okuldan ilk hatırladığım sarışın, kıvırcık saçlı kızın babası da doktordu. Çok komik!
Annen seni garipsediğinde, "anneler ne çocuklar doğuruyor, sen beni niye öyle doğurmadın!" deyivereydin keşke:)
Kıvırcık saçlıların da bizim gibi mori pırasa saçlılara heves ettiğini biliyorum.
Ayrıca, seni görüp o hokka burnuna, o ipek cildine gıpta eden ne çok kız vardı okulda kim bilir?
Çok hoş bir yazıydı. İnan ilaç gibi geldi. Daha sık yazsan keşke.
Sevgili Hayal Kahvem, seninle aynı liseyi bitirdik ama ilkokulumuz aynı mıydı hatırlayamadım. Eğer aynı ilkokulda okuduysak hatırladığın kişi benim sözünü ettiğim kardeşlerden biridir muhtemelen (çünkü başka sınıftaydılar).
SilNeyse ben her yazımın bir yerinde (bu sefer son paragrafında), o yazıya ilham veren kişiye atıfta bulunurum veya bu sefer olduğu gibi lafımı ortaya atarım (beni yine fena kızdırdı birileri, hala sinirim geçmedi).....
Shirley temple nereden aklınıza geldi. Çok kadersizdi kadıncağız,hafızamdan adını silmeye calışıyordum kaç zamandır:(
YanıtlaSilBöyle kızlar başarısız olur her daim,tabii başarı kıstası ki*iden kişiye değişir.
Shirley Temple neden kadersiz olsun ki, altı yaşında oskar ödülü almış, yıllarca büyükelçi olarak görev yapmış ve 86 yaşında ölmüş.
SilDaha ne olsun, her daim prenses olmuş......
Evet yazdıktan sonra farketmiş ama iş işten geçmişti. Benim dediğim başka bir shirley,karıştırmışım:) ama temple abla o bahsettiklerin gibi biri değilde be.çok severdim Allah rahmet eylesin.
SilBalthus kardeş, yazılarımı okuyup yorum yazdığın için teşekkür ederim öncelikle.
SilShirley Temple için olumsuz bir şey yazmamışım zaten (S.T gibi sıra sıra lülelenmiş efsane saçları olan demişim).......
Yani prenses gelip prenses gidiyorlar oyle mi?
YanıtlaSilEvet, istisnalar hariç aynen öyle.....
Silİlk başta anne ve babalarımızın çocukları, sonra çocuklarımızın anne ve
YanıtlaSilbabası oluruz. Daha sonra anne ve babamızın anne ve babası, en sonunda
da çocuklarımızın çocukları oluruz. (Milton Greenblatt
Etraflarındaki insanlardan sebep böyle oluyorlar.
YanıtlaSilÇocuk yetiştirmek kolay değil hiç şüphesiz, sevgiyi şımarmaya vardırıp ifrata kaçmamak lazım.....
SilAma olmadı ki bu hikaye. Hadi silin bir daha yazın. Aralara sıkıştırın büyüdükten sonra gerçek dünya ile tanıştılar deprosyona girdiler diyin. Yada ikinci grubun büyüdüğü zaman daha mutlu olduğunu yazın mutlu mesut satırlarıma veda edeyim ;)
YanıtlaSilAcemi blogger, süpersin....
SilAma demek ki o yıllarda iyi eziklenmişim ve izi kalmış.....
Evet, genel olarak bu arkadaşlar pek başarılı olamadılar, bazılarının depresyona girdiğine şahit olmuşluğum var. Aslında daha önemlisi hayatları ebeveynleri tarafından şekillendirildi, asla özgür ve özgün kararlar alamadılar, çok çalışıp başarmanın keyfini yaşayamadılar ama bunu yazsaydım gizli bir zevk aldığım düşünülebilir diye korktum....
Üstelik son hikaye yakın tarihte gerçekleşti, bir şımarık lüle saçlının oyununa gelmenin öfkesi, yine güven duygumun zedelenmesi gibi nedenlerle biraz canım sıkıldı.....