"Konuşurken,
dinleyende keşfetme zorluğunun verdiği zahmet ve meraka daima pay bırakmak, bu
zevki onun elinden almamak lazımdır" demiş Peyami Safa….
Konuşmak ile konuşmayı bilmek arasındaki ince çizgiyi keşfetmek bazı insanlar için uzun yıllar alabiliyor, bazen de hiç keşfedemeden bu dünyadan göçüp gidenler bile oluyor. “Konuştuğu dinlenebilir kişi olmak” için çok düşünüp kararında konuşmayı bilmek ve daima diyalog içinde olmaya dikkat etmek çok önemli….
Lakin konuşmayı monolog, diğer insanları konuşma duvarı veya anlama özürlü zannedip çok ve gereksiz ayrıntılara takılarak uzun uzun konuşanlar yok mu, ne yapacağımı şaşırıyorum onları dinlerken……
Laf ishaline uğramışçasına konuştukça konuşası gelenlerde,
kendini daha çok anlatma, açıklama yapma paniği var sanırım. Kibar
davranıp veya zorunlu olarak tahammül gösterirseniz eğer susma ihtimalleri hiç yok…..
Benim maruz kaldıklarım genellikle iyi niyetli,
temiz kalpli ve güzel insanlar....
Onları dinlemek zorunda kaldığım zaman, çocukluklarında pek söz hakkı tanınmamış mı desem hor görülmüşler mi desem kesinlikle bir travma yaşamışlar diye düşünmeden edemiyorum .…
Onları dinlemek zorunda kaldığım zaman, çocukluklarında pek söz hakkı tanınmamış mı desem hor görülmüşler mi desem kesinlikle bir travma yaşamışlar diye düşünmeden edemiyorum .…
Bu arkadaşlar bayılttıklarının farkında olmadıkları gibi (ya da kasıtlı olarak bayıltmak isteyenler
de olabilir arada) bir de konuşurlarken gözlerinin içine
bakıp pür dikkat dinlenmeyi bekliyorlar….
Azıcık
dikkatim dağılsa “beni dinlemiyorsun” diye sitem edip duygu sömürüsü (ajitasyon)
yapıyorlar. Beynimi paralize ettikleri yetmiyormuşçasına beden diliminde uygun olmasını istiyorlar. İşte
o an “imdaaaaaat gel beynimi ye” diyesim
geliyor….
Şaka bir yana onları dinlerken adrenerjik sistemim
resmen iflas ediyor, tansiyonum düşüyor, başım dönüyor, bayılacak gibi oluyorum.
Baktım olacak gibi değil, ben de ruh ve beden
sağlığımı korumak için küçük manevralar geliştirdim zaman içinde…..
“Acilen çıkmam lazım”, “başım ağrıyor ağrı kesicisi
olan var mı”, “özür dilerim tuvalete gitmek zorundayım”, “pardon patron arıyor
telefona bakmam lazım” gibi….
Uzun lafın kısası; Farabi'ye sormuşlar, lafı
uzatanlara ne yapmak lazım diye….
O da şöyle demiş;
O da şöyle demiş;
"Uzun konuşanı kısa
dinlemeli".