Ankara'nın iki büyük kız öğrenci yurdu evimize çok
yakın…..
Gün içinde en az iki defa önlerinden geçiyorum ve özellikle
sabah işe giderken yurdun önündeki ışıklarda beklediğimiz zaman, itinayla hazırlanıp okula geç kalmamak için aceleyle koşuşturan genç
kızları nostalji ile izliyorum.…..
Üniversite hayatının altı yılını da yurtlarda geçirmiş
“kıdemli genç” olarak erken gençliğimi hatırlıyorum. Veeeee bir anda yurtta
geçirdiğim günlerde buluyorum kendimi. (İyi
ki arabayı ben kullanmıyorum)….
İlk dört yıl kaldığım yurtta odalar dört kişilikti,
son iki yıl ise 16 kişilik, ranzalı ve her türlü kokunun karıştığı odalarda
kalmıştım…..
Yurtta kaldığım ilk aylarda gözlemlediğim pek çok şey bana öylesine ilginç geliyordu ki…..
Çalışma odalarında sabahlara kadar ders çalışırdık,
radyodan şarkı tutardık, odalarımızı kendimiz temizlerdik, şimdiki gibi çamaşır
makinesi olmadığı için küçük leğenlerimizde ne kadar becerebilirsek!
çamaşırlarımızı çitilerdik. Tatil dönüşü getirdiğimiz veya ailelerimizin
şehirlerarası otobüsün bagajına vererek gönderdiği (kargo filan yoktu o zaman) koli dolusu yiyecekleri
gecenin ikisinde ortaya serer hep
birlikte yerdik.....
Farklı yörelerin yiyeceklerini merak ve iştahla tatma alışkanlığım o yıllardan beri hala devam ediyor….
Farklı yörelerin yiyeceklerini merak ve iştahla tatma alışkanlığım o yıllardan beri hala devam ediyor….
Birbirinden farklı şehirlerde, farklı kültürlerle anne kuzusu olarak büyütülmüş bizlerin, aynı odada hergün en az 10-12 saati (yurda en son saat 20.00’de giriş yapmak zorundaydık), hafta sonları daha da uzun bir süreyi, aynı yaşam alanında geçirmek zorunda oluşumuz bazen eğlenceliydi ama genellikle oldukça zordu hatta kabus gibi olduğu anlar bile olurdu (düşünsenize ranzanızın üzerinde horul horul horlayan, kişisel hijyene dikkat etmediği için kokular yayan birisiyle uyuduğunuzu, hatta odada birden fazlasının olabileceğini ya da sürekli dolabınızın karıştırıldığını ve bir şeylerin yürütüldüğünü).....
Genç hayatlarımıza paylaşma, etkileşme, tartışma, ayrışma, gözlemleme, yorum (bazen dedikodu) yapma, mesafe ayarı, gelişim, arkadaşlık gibi bir çok yeni değerler katılıyordu ….
Hafta sonları ayrı bir curcunaydı..... Sabah 08.00’dan itibaren kızların erkek arkadaşları yurdun girişindeki danışmaya (müracaat) gelirdi. O zaman cep telefonu filan olmadığı için danışmadaki görevliye anons yaptırılırdı. Görevli önce kızın ismini söyler sonra "ziyaretçiniz var, müracaatta bekleniyorsunuz" derdi…..
Erkek arkadaşı olmayan kızlar ise haset ve kıskançlıkla anonsları sıkı bir şekilde takip ederlerdi. Kantine gitme bahanesiyle gelen kişi dikizlenir, hava soğuksa kantinin penceresinden hava güzelse bahçedeki kamelyadan ziyaretçi ve kızın davranışları tüm detaylarıyla izlenmeye devam edilirdi....
Gelen delikanlının
yakışıklılık durumuna göre dakikalarca dedikodunun dibine vurulurdu sonra. Oğlan
hangi üniversitede okuyor, nereli, daha önce kimlerle çıkmış, sonuç olarak
yakışıklıysa “kız oğlana”, tipsizse “oğlan kıza” layık bulunmazdı......
Küçük bir yerleşim yerinden büyük şehire üniversite
hayatına gelir gelmez kazanılmış özgürlüğün acelesiyle erkek arkadaş yapan
kızlar, giyinip süslenme ve makyaj konusunda kantarın topuzunu kaçırır,
yaşlarına uymayan bir abartıyla o zamanların film artistleri gibi giyinir, "femme
fatale" olacak kadar şekil yaparlardı. Sevgilileri ile buluşup elele yurttan
çıkarak hava atmak, sonradan kazanılmış özgür davranışların sembolüydü adeta…...
Siyasi bir gruba dahil olanlar, aseksüel bir giyim tarzını benimserlerdi. Parka, kot, bot, kareli gömlek, koyu renk tişört giyerlerdi, saçlar ya kısacık ya da arkadan sımsıkı toplanırdı. Feminen hiç bir iz bulunmazdı üzerlerinde…..
Siyasi bir gruba dahil olanlar, aseksüel bir giyim tarzını benimserlerdi. Parka, kot, bot, kareli gömlek, koyu renk tişört giyerlerdi, saçlar ya kısacık ya da arkadan sımsıkı toplanırdı. Feminen hiç bir iz bulunmazdı üzerlerinde…..
“İyi aile kızları” ise çok hanım hanımcık, 40 yaşında
gibi giyinirlerdi. Bir kaç tane de çıtkırıldım çocuk gibi olan kızlar vardı
yurtta, mızmız, nazlı, ürkek hani annesi çantasından ter bezi çıkarıp sırtına koyanlardan
......
Gençlik böyle bir süreç, her yeni şeyi deneme, deneyip yanılma, biraz maymun iştahlılık biraz da yakışanı arama nedeniyle sık sık tarz değiştirme ve kendine yakışanı, kendi hissettiklerini en iyi yansıtanı bulmaya çalışma süreci…..
Bugünün gençlerini buz gibi soğuk kış günlerinde, kocaman yırtıkları olan pantolonları ve ayakkabı içi minnacık soketleriyle “adeta çorapsız” çıplak ayaklarla görünce içimiz üşüyor…..
Gençlik böyle bir süreç, her yeni şeyi deneme, deneyip yanılma, biraz maymun iştahlılık biraz da yakışanı arama nedeniyle sık sık tarz değiştirme ve kendine yakışanı, kendi hissettiklerini en iyi yansıtanı bulmaya çalışma süreci…..
Bugünün gençlerini buz gibi soğuk kış günlerinde, kocaman yırtıkları olan pantolonları ve ayakkabı içi minnacık soketleriyle “adeta çorapsız” çıplak ayaklarla görünce içimiz üşüyor…..
Lütfen kendi gençlik günlerimizi hatırlayalım ve aidiyet
duygusunun en çok ihtiyaç hissedildiği bu dönemlerinde gençlerin giyimlerine “bu ne biçim şey, neyin
modası böyle” gibi iğneleyici sözlerle yaklaşmayalım birazcık anlayışlı olalım…….
Milan Kundera'nın Kayıtsızlık Şenliği adlı kitabının ilk sayfalarında, romanın kahramanlarından biri, Paris'te, düşük belli pantolonlarıyla çok kısa kesimli tişörtleri arasında açıkta kalan göbek deliklerini gösteren genç kızları seyretmekteydi.
YanıtlaSilKitabı okumayı çok taze bitirdiğim için, yukarıdaki yazının nostaljik muhabbetini ya da “bu ne biçim şey, neyin modası böyle” demeyelim yaklaşımını geçtim de, günümüzde göbek deliklerini açıkta bırakma modası aklıma geldi.
Kitabı okumanı tavsiye ederim. Kundera gene yapmış yapacağını küçük novellasında:)
Milan Kundera'nın" Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği" kitabını sanırım 1988 yılında okumuş ve ardından filmini izlemiştim....
SilÖzellikle kitapta irdelenen Thomas'ın kendinin ve Teresa'nın hayatına sürekli zarar veren ve altüst eden davranışlarından asla taviz vermemesi, hiç ders almaması enteresandı. O zamanlar çok gençtim ve insan, kadın ve hekim olarak çok şaşırmıştım bu kitapta okuduklarıma....
Tereza'nın annesinin pervasızca giyinmesi, Sabina’nın giysileri filan....
Anlaşılan Milan Kundera ustalık dönemi eseri olan 82014 tarihli) Kayıtsızlık Şenliği'nde yine döktürmüş....
Tavsiyeleriniz üzere okunacaklar listeme aldım. Sevgiler.....
Düşük bel pantolonun altına giyilen, dantelli ipleri görünen G-string modası neydi?Bakasın gelir bakmamaya çalışırsın.
YanıtlaSilVaaaaaay düşük beli atlamışım, hem Hayal Kahvem hem de siz hatırlattınız. Teşekkürler....
SilEvet, orta yaşlı, afralı tafralı hanımların bile düşük belli pantolon ve g-string giydiklerini görmüştüm, YORUMSUZZZZZZ......
Deneyim insanın başına gelen
YanıtlaSilbir şey anlamına gelmez.
Deneyim, insanın başına gelenle
nasıl başa çıktığı anlamına gelir.
-
Doğru söze ne denir. Haklısın. Teşekkür ederim......
YanıtlaSil