Ayaklarımız, tüm organlarımız gibi çok değerli…..
Lakin onlara en çok haksızlık edip en az özeni
gösteriyor, aldığımız kilolarla yüklerini artırıyor ve moda diye şık olduğunu
düşünerek giydiğimiz dar ve garip şekillerdeki ayakkabılarla resmen işkence ediyoruz…..
Bazen yavaş, bazen koşuşturarak gün boyunca en az 3000-4000
civarında adım atıyoruz, yük üzerine yük
bindirdiğimiz ayak parmaklarımız, bileklerimiz doğal olarak rahatsız oluyor, ağrılar
ve
ortopedik deformitelerle tepki veriyorlar. Dizlerimiz
ve sırtımız da bu eziyetten nasibini alıyor ve birçok tıbbi
sorunla isyan ediyorlar. Ama nafile…...
Bu durum
sadece günümüz için geçerli bir hak ihlali değil, yüzyıllardır huzur vermemişiz
ayaklarımıza……
Küçük, zarif kadın ayağı ve şık bir ayakkabı her zaman cazibe odağı, güzellik göstergesi olmuş, takdir edilmiş, ilgi görmüş…..
Çinli lotus ayaklı kadınlardan külkedisine, balerinlerden günümüz stilettolu kadınlarına güzellik, çekicilik, statü, ahlak, zengin eş bulma çabası, sanat tutkusu gibi çeşitli nedenlerle ayaklara eziyet etme gerekliliği empoze edilmiş maalesef……
Çin’de 10. yüzyılın ikinci yarısından 1912 yılında yasaklanana dek, küçük kız çocuklarının yüzyıllarca işkencesi olmuş, korkunç bir gelenek “lotus ayak”…...
Kız çocuklarının ayaklarının büyümesini engellemek için; altı yaşından itibaren ayak parmakları aşağıya doğru kıvrılıp (bazı kaynaklar da kırılıp yazıyor) ipekten sargılarla sımsıkı bağlanıyor ve demirden ayakkabı giydiriliyormuş. Sonuç olarak, ayakların şekli kalıcı olarak değişiyor ve 7,5 santimetre uzunluğunda lotus ayaklar oluşuyormuş.
Özel ayakkabıları olmadan ayakta bile duramayıp düşen bu lotus kadınlar, deformiteli ayaklarıyla gezemedikleri, kaçamadıkları, çalışamadıklarından dolayı iffetin timsali ve yüksek toplumsal statülü olarak görüldükleri için kendilerini ayrıcalıklı hissediyorlarmış.
Kadının küçük ayaklısının makbul sayıldığı, yüceltildiği bu gelenek, güzellik ve estetiğin sembolü olmaktan ziyade ailelerindeki erkeklerin onların üzerlerinde kolayca baskı kurabilmeleri açısından olsa gerek dile kolay yaklaşık bin yıl sürdürülmüş. 1912 yılında ayak küçültme (ayak bağlama - foot binding) uygulamasının yasaklanması ile kadınların ayak bağları çözülerek "unbinding women's feet" modernleşme başlamış…..
Küçük, zarif kadın ayağı ve şık bir ayakkabı her zaman cazibe odağı, güzellik göstergesi olmuş, takdir edilmiş, ilgi görmüş…..
Çinli lotus ayaklı kadınlardan külkedisine, balerinlerden günümüz stilettolu kadınlarına güzellik, çekicilik, statü, ahlak, zengin eş bulma çabası, sanat tutkusu gibi çeşitli nedenlerle ayaklara eziyet etme gerekliliği empoze edilmiş maalesef……
Çin’de 10. yüzyılın ikinci yarısından 1912 yılında yasaklanana dek, küçük kız çocuklarının yüzyıllarca işkencesi olmuş, korkunç bir gelenek “lotus ayak”…...
Kız çocuklarının ayaklarının büyümesini engellemek için; altı yaşından itibaren ayak parmakları aşağıya doğru kıvrılıp (bazı kaynaklar da kırılıp yazıyor) ipekten sargılarla sımsıkı bağlanıyor ve demirden ayakkabı giydiriliyormuş. Sonuç olarak, ayakların şekli kalıcı olarak değişiyor ve 7,5 santimetre uzunluğunda lotus ayaklar oluşuyormuş.
Özel ayakkabıları olmadan ayakta bile duramayıp düşen bu lotus kadınlar, deformiteli ayaklarıyla gezemedikleri, kaçamadıkları, çalışamadıklarından dolayı iffetin timsali ve yüksek toplumsal statülü olarak görüldükleri için kendilerini ayrıcalıklı hissediyorlarmış.
Kadının küçük ayaklısının makbul sayıldığı, yüceltildiği bu gelenek, güzellik ve estetiğin sembolü olmaktan ziyade ailelerindeki erkeklerin onların üzerlerinde kolayca baskı kurabilmeleri açısından olsa gerek dile kolay yaklaşık bin yıl sürdürülmüş. 1912 yılında ayak küçültme (ayak bağlama - foot binding) uygulamasının yasaklanması ile kadınların ayak bağları çözülerek "unbinding women's feet" modernleşme başlamış…..
Küçük ayak tutkusu, Avrupa Edebiyatı'nda da yer bulmuş. Charles Perrault'un derlediği ve 1697 yılında yayımladığı Kaz Ana'nın Öyküleri adlı kitabındaki halk masallarından biri olan Külkedisinde (Cendrillon) prens; Sindirella’nın rivayet o ki 34,5 numara, parlak cam (kristal?) ayakkabısının tekinden (daha doğrusu onu giyen küçücük, zarif ayağın hayalinden) çok etkilenip yollara düşmüş…..
Leonardo
da Vinci “Ayak, 26 kemik (7 bilek kemiği, 5 tarak kemiği ve 14 parmak kemiği)
114 bağ ve 20 kastan oluşan bir sanat eseridir” demiş demesine amma velakin
1533 yılında Floransa'nın ünlü ailelerinden Medici’lerin ufak tefek olan kızı
Catherine Medici’nin görkemli düğün töreninde gelinin ihtişamını artırmak
amacıyla ona topuklu ayakkabı yapmış ve düğünde gelinin görünüşünden etkilenen
birçok kadın hemen taklit etmiş ve yüksek topuklu ayakkabının serüveni böylece
başlamış…...
Beyaz tütüleri, incecik bedenleri ve sahnedeki
büyüleyici figürleriyle birçok kadının yerinde olmak istediği balerinler, çok
acı çekerler aslında. Parmak ucunda dans
edebilmenin bedeli olarak çoğu zaman su toplayıp patlamış, nasırlaşmış, kemik deformiteleri olan yaralı
parmaklarını pointin içine sokup gülümseyerek sahneye çıkarlar.
Günümüzde
ise daha şık, daha genç, çekici, zarif, feminen, havalı bir yürüyüşe sahip
olmamızı sağlayan topuklu ayakkabılar, boyumuzu yükselttiği gibi özgüvenimizi
de yükseltiyor.
Ancak yüksek topuklu, dar şekilli, yürümeyi zorlaştıran stilettolarla kadınların arasında kesinlikle garip bir ilişki var, aşk ve nefret gibi…..
Markalı bir ayakkabı mağazasından çok beğenerek aldığımız ayakkabıyı uygun kıyafetlerle giyip çok şık ve havalı olduğumuzu düşünürken ayağımızda minik bir sızı hissediyoruz önce. İlle de giymeliyim tutkusunun esiri olarak daha önce başımıza geleni bildiğimiz halde belki bu sefer olmaz hayaliyle güne başlıyoruz ve hissettiğimiz sızı giderek büyüyor ve canımızı yakmaya başlıyor….
Aklımız
sadece ayağımızın sızısında, acısında günün bir an önce bitmesi için dua
ediyoruz. Yaptığımız hiçbir şeye konsantre olamıyor, yediğimiz yemekten ettiğimiz
sohbetten asla ama asla keyif alamadan ızdırap içinde eve gidip ayakkabıları
çıkararak ayaklarımızı özgürlüğüne kavuşturma hayaliyle yanıp tutuşuyoruz. Bir
an geliyor ki artık tüm toplumsal kurallar önemini yitiriyor ve
ayakkabıları sırayla çıkararak “oooh dünya varmış” diye ayağımızın ıztırabını
hafifletmeye çalışıyoruz, ayağımız tekrar o cenderenin içine
girmemek için ağlıyor, yalvarıyor adeta…..
Ve niye
bu işkence aletini aldım diye kendimize kızmaya küfretmeye başlıyoruz, tekrar
söz veriyoruz bir daha rahat ve büyük ayakkabı alacağım diye. Ama biliyoruz ki
bu söz, yeni bir çift delicesine şık ve baş döndürücü stilettoyu (işkence
aletini) görene kadar geçerli olacak…..
Oysa
Ortopedi ve travmatoloji uzmanları sağlık programlarında sürekli tekrarlıyorlar;
topuklu ayakkabı giymek sadece ayaklarımızı değil, bel, sırt, bacak, omurga
sağlığımızı da bozuyor diye.
Su toplaması, kesikler, nasırlar, hallux valgus gibi ayakları sivri uçlu ve dar
ayakkabılara sıkıştırma sonucu ortaya çıkan şekil bozuklukları, topuk dikeni,
diz ağrıları, varisler, bel fıtığı gibi sorunların yanı sıra sivri
burunlu ve sivri topuklu ayakkabıların burkulma, adale ve menisküs yırtıkları,
bir yerlere takılarak düşme tipi kazalara yol açma ihtimali de çok yüksek
üstelik…..
Yüksek
topuklu ayakkabının azizliğine uğrayıp podyum, sahne veya kırmızı halıda kaza
geçiren birçok manken, şarkıcı, film aktristinin düşme fotoğrafları her zaman
basında geniş yer bulur....
Yıllarca
topuklu ayakkabı sevdası yüzünden ayaklarından çok çeken Victoria Beckham bile
New York moda haftasında kendi koleksiyonunun defilesinin sonunda podyuma spor
ayakkabıyla çıkmış……
Topuklu
ayakkabının gazabından nasibini alan kadın siyasetçiler de var hiç şüphesiz.
Avustralya Başbakanı Julia Gillard, 17.10.2012 tarihinde Hindistan ziyareti
sırasında topuklu ayakkabısının kurbanı olarak düşmüş.
Danimarka Başbakanı Helle Thorning-Schmidt, 12 Ocak 2015 tarihinde Elysee Sarayı merdivenlerden indikten sonra yere kapaklanmış.
Danimarka Başbakanı Helle Thorning-Schmidt, 12 Ocak 2015 tarihinde Elysee Sarayı merdivenlerden indikten sonra yere kapaklanmış.
İngiltere’de
Başbakanlığın bulunduğu Downing Street kaldırımlarında birçok kadın siyasetçi
topuklu ayakkabı kazasına uğramış, 2012 yılında Theresa May’in pabucu
kaldırıma takılıp ayağından çıkmış, Gabby Bertin, Hazel Blears ve en son
11 Ocak 2017 tarihinde kabine toplantısına yetişmeye çalışan
İçişleri Bakanı Amber Rudd, makam aracından inip Başbakanlık konutuna doğru
yürürken ayakkabısının topuğu kaldırımın taşları arasına sıkışmış ve bahçe
demirlerine tutunarak düşmekten kurtulmuş…..
Ayaklarımız
ancak rahatsız ayakkabılardan kurtularak çimlerin ya da kumların üzerinde
dolaşırken kendilerini çok özgür ve rahat hissediyorlar….
Son
yıllarda rahat ve özgür hissedebilmek için bir numara büyük ve ortalama 5 cm
yüksekliğinde kalın topuklu ayakkabılar giyiyorum ve günüm şahane geçiyor…..
Tabii ki
benim de bir ayakkabı mağazasının vitrininde görüp büyülenircesine etkilenerek
direkt satın aldığım ve gülü seven dikenine katlanır misali giyip dolaştığım
stilettolarım var…..