Otuz küsur yıldır Ankara’da yaşamak kolay değil. İnsanı yoruyor....
İş yoğunluğunun sürekli koşuşturmaca temposu, bazen
kasvetli bazen gergin gündem belli bir süre sonra beni en küçük bir olumsuzluğa
dahi tahammül edemeyecek hale getirdiğinde, hoooop “ içinde deniz ve sanat olan
bir şehire” kaçıyorum.
Kısacık bir tatil bile kendimi toparlayabilmemi
sağlıyor. Özellikle de eşsiz güzellikteki İstanbul bana çok iyi geliyor…..
Geçen hafta iyice yoruldum, bitkinleştim sonra aklıma geldi birden ve “sakin
ol, senin İstanbul zamanın gelmiş" dedim kendime. Nefesimi tuttum ve atladığım
gibi soluğu Boğaz kenarında aldım….
Oh ki ne ohhhhhh….
İki gün içinde her dakikayı değerlendirme paniğimle,
şekerci dükkanına girmiş çocuk gibi hissediyordum. Ankara’daki ağır hanımefendi
formatından “kalbi anlamsız sevinçlerle dolu çocuk” formatına geçtim hemen.
Oğlum bana program hazırlamış, cumartesi sabahı
kahvaltı için yeni keşfettiği yerlere götürüyor, ama ben bir şeyleri eksik
hissediyorum ve galiba bir çocuk gibi bakışlarıma yansıtıyorum orayı
benimsemediğimi, beni heyecanlandırmadığını. Çünkü benim gibi Ankara’dan gelen
birinin İstanbul ziyareti mutlaka deniz kenarında olmalı. Kahvaltıyı hızlıca
bitirip Boğaz’ı gören bir program yaptık….
Veeeee sanat zamanı. İlk durak Sabancı
Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesinde (SSM)
, Çinli sanatçı Ai Weiwei’in “Ai
Weiwei Porselene Dair” sergisi….
Girişte Ai
Weiwei önce sözleriyle karşılıyor bizi. “Hayat sanattır. Sanat hayat. İkisini
hiçbir zaman ayırmam (Life is art. Art is life. I never separate them).
Ai Weiwei’in
sergisinde ağırlıklı olarak olağanüstü etkileyicilikte porselen çalışmalarının
yanı sıra duvar kâğıdı ve fotoğrafları da yer alıyor. Porselenlerin eşsiz
güzelliği ve mesajlarının yanı sıra renklerinin canlılığı, pozitifliği de beni
etkiliyor......
SSM’de her
sergi sonrası olduğu gibi, güneşi batırana kadar müzenin terasında bir fincan
kahve ve bir dilim kek eşliğinde Boğaz manzarasıyla büyülenme zamanıdır artık....
Şehri
İstanbul’da sabah akşam günün her vaktinde etkinlik çok, vakit az….
Şansıma
bir seramik sergisi daha var….
2001 yılında
okuduğum Ayşe Kulin’in biyografik
romanı sayesinde tanıdığım ilk Türk kadın seramik sanatçısı Füreya’nın
sergisi. Sanatçının bugüne kadar gerçekleştirilmiş en kapsamlı retrospektif
sergisiymiş. Hem de restorasyonu yeni tamamlanan Akaretler ‘deki Sıraevler’deki
1.500 m2’lik alana yayılan galeride.
Sergide Füreya’nın ürettiği seramiklerle beraber fotoğraflar, kişisel eşyalar ve aile bireylerine dair bilgi ve belgeler de sunuluyor. 2001 yılında Füreya’yı okuduktan sonra ailenin diğer üyelerinden Şirin Devrim’in “Şakir Paşa Ailesi” ve Nermidil Ernel Binark’ın “Şakir Paşa Köşkü” kitaplarını da okumuş olduğum için aile üyelerini iyi tanıyorum, hiç yabancı gelmiyor gördüğüm fotoğraflar ve hikayeleri….
Hafta
sonu boyunca güzelliklerle kendimi besledim, doldurdum, yenilendim ve Ankara’ya
döner dönmez Füreya’nın Ulus Anafartalar Çarşısının girişinde yer alan dev
seramik duvar panosunu arayıp buldum. Daha önce onlarca kez önünden geçmiş
olmama rağmen fark etmemenin utancıyla seyrettim ve dokundum uzun uzun.....
Fotoğraf
çektiğimi gören, gelen geçen insanlar hayretle bakarken umarım dikkatlerini
seramiklerin güzelliğine çekebilmişimdir diye diledim…….
Hayat sanattır. Sanat hayat…..
Ne güzel enerji depolayıp geri gelmişsinizdir. Arada kaçamak yapmak lazım:)
YanıtlaSilEvet gerçekten iyi oldu, rutinin dışına çıkmak, farklı şeyler yapmak iyidir.
SilAnkara'ya geçen haftasonu gelip üniversite arkadaşlarımla buluştum. Öğrencilik yıllarında ya gözümüz birşey görmezmiş ya da Ankara 20
YanıtlaSilyılda çok değişmiş. Her yer taş, gökdelen, soğuk. Oradayken eve dönmek
istemezdim, gençlik işte.şimdi de nasıl yaşıyor insanlar
burada diyorum. Canınız sıkılınca atlayın otobüse beş saat sonra
bizim kasaba da slow bir tatil ayarlarım :)
Aşkolsun, hem gelip selam vermiyorsunuz hem de yaşadığım şehre çok acımasız davranıyorsunuz....
SilSizin kasabaya bir türlü gelemedim gerçekten.
Bir gün belki inşallah....
İstanbul enerji veren bir şehir... yaşarken farkına varmıyor belki insan ama uzaklaşınca anlıyor. :)
YanıtlaSilFüreya Koral' ın hayatı hep ilgimi çekmiştir. Ben onun iki duvar panosunun sergilendiği sırtsırta sergilendiği firmada çalıştım. Her gün o panolara bakarak, kendi seramik dünyamı nasıl geliştirebileceğimi planlamaya çalışmıştım. Taksimdeki Divan Pastahanesinin duvarında da vardı. İst. da her yer sergi alanı :) İyi yapmışsınız, bir dahaki ziyaretinize size deniz kenarında kahvaltı edeceğiniz yerler önereyim.
Sevgiler,
Ulus Anafartalar Çarşısının bütün katları seramik sergisi gibi. Başta Füreya olmak üzere bir çok ünlü seramik sanatçısının eserleri iki girişte, boydan boya yürüyen merdiven duvarlarında ve tüm katların koridorlarında karşımıza çıkıyor.
SilÇarşıda gezinenlerin büyük çoğunluğu onlara sunulmuş olan bu sanat şöleninin farkında değil maalesef.
İstanbul, önünde şair ile arkeoloğun, diplomat ile tüccarın, prenses ile gemicinin, Kuzeyli ve Güneylinin, hepsinin aynı hayranlık duygusuyla haykırdığı evrensel ve son derece büyük bir güzelliktir. Bütün dünya, bu kentin dünyanın en güzel yeri olduğu düşüncesindedir." (Edmondo De Amicis)
YanıtlaSilİstanbul'da olmama rağmen çoğu zaman benim de İstanbul'a kaçasım geliyor :) Yani, bir boğaz turu yapıp içinde olduğum şehrin güzelliğini hatırlamak insana çok iyi geliyor ama maalesef sürekli yapamıyoruz. Füreya'yı uzun zaman önce okumuştum. Ne güzel sergiye de gitmişsiniz, ben gidemedim.
YanıtlaSilİstanbul'un içinde yüzlerce İstanbul var. Benim İstanbul'umu yaşarken yaptığım bir çok ritüelim var ve özlemim artınca Ankara'dan kaçıp geliyorum.....
Silİnsanın bazen bulunduğu yerden başka yere kaçması gerek galiba. İstanbul,Izmir,Ankara olmasi da gerekmeyebilir hatta. Alışılmışın dışında bir yer iyi geliyor beyine. Hele keyifli bir arkadaş da varsa yanıbaşında sohbet edecek tadına doyulmuyor
YanıtlaSilBazen bulunduğu yerden başka yere kaçması gerek galiba insanın. Hele keyifli bir yol arkadaşı da varsa yanında. Yeni birşeyler keşfetmek kadar zihni iyi gelen birşey yok
YanıtlaSilYol, yol arkadaşı olmadan tatsız olur.....
SilAh İstanbul
YanıtlaSilUzanıp Kanlıca'nın orta yerinde bir taşa
Gözümün yaşını yüzdürürüm hisara doğru
Yapacak hiç birşey yok gitmek istedi gitti
Hem anlıyorum hem çok acı tek taraflı bitti
Bi lodos lazım şimdi bana bi kürek bi kayık
Zulada birkaç şişe yakut yer-gök kırmızı
Söverim gelmişine geçmişine ayıpsa ayıp
Düşer üstüme akşamdan kalma sabah yıldızı
Ah İstanbul İstanbul olalı
Hiç görmedi böyle keder
Geberiyorum aşkından
Kalmadı bende gururdan eser
Ne acı ne acı insan insan kendine ne kadar yenik
Bulunmadı ihanetin ilacı yürek koca bi kara delik
Yapacak hiç bişey yok gönül bu sevdi
Yeni bir ten yeni bir heyecan bilirim üstelik
Bi lodos lazım şimdi bana bi kürek bi kayık
Zulada birkaç şişe yakut yer-gök kırmızı
Söverim gelmişine geçmişine ayıpsa ayıp
Düşer üstüme akşamdan kalma sabah yıldızı
Ah İstanbul İstanbul olalı
Hiç görmedi böyle keder
Geberiyorum aşkından
Kalmadı bende gururdan eser
Şimdi Sezen Aksu'dan bu şarkısını dinleyesim geldi:)
Veeeee Bu Sabah Yağmur Var İstanbul'da, İstanbul'u Dinliyorum Gözlerim Kapalı, Kız Sen İstanbul’un Neresindensin, Ada Sahillerinde Bekliyorum....
SilAh keşke bu İstanbul şarkılarını tek bir CD'de toplasalar, ne iyi olurdu.....