Çocukluğumuzda
sevdiklerimizin başımızı okşaması, aferin sana demeleri bizim için ne kadar çok
önemliydi. Uslu durduğumuz, kardeşlerimizle gürültü yapmadığımız,
oyuncaklarımızı dağıtmadığımız, yemeklerimizi düzenli yediğimiz zaman bu
aferini alırdık.
Okula
başladıktan sonra arkadaşlarımızla iyi geçinip derslerimize çalıştığımız zaman,
sınav başarımız yüksek olduğunda ebeveynlerimiz ve öğretmenimiz tarafından
“beğenilen çocuk” olmanın mutluluğunu yaşardık.
Büyüdük,
yetişkin olduk. İş hayatımızda başarılı işler yaptık, evimizde güzel
yemekler pişirdik, sofralar hazırladık, bu defa ”eline sağlık, güzel
olmuş, iyi ki varsın” sözlerini bekler olduk.
İnsan
olmanın fıtratında olan bir duygu ”beğenilmek
ve takdir edilmek”.
Hepimizde
iltifat edilmesini bekleme duygusu, az veya çok miktarda ama mutlaka var……
Size söylenmiş bir takdir sözünü hatırlıyor
musunuz? Hangi davranışınızda? Kim takdir etti? Neler hissettiniz? Sizi takdir
eden kişiye karşı hangi duyguyu hissettiniz? Takdir edilen davranışınızı tekrar
etmek ister misiniz?
Peki biz
iltifat etmeyi, takdir etmeyi, olumlu geri bildirimde bulunmayı, tatlı dilli
güler yüzlü olmayı ne kadar becerebiliyoruz, ne kadar uyguluyoruz???????
Çevremizdeki insanlarla iletişimimiz
sırasında “elinize sağlık, çok güzel olmuş, çok yakışmış, sizi
kutluyorum, çok başarılısınız, bu kadar gayretli olmanızı takdir ediyorum,
çalışkansınız, size katılıyorum (haklısınız)” benzeri
"sihirli sözcükleri" ne sıklıkta kullanıyoruz?????
Eminim yetersiz miktarda. Çünkü “seversem şımarır” korkusuyla çocuklarını uykuda seven bir neslin evlatlarıyız. Çok şükür bizim nesil evlatlarını uyanıkken de doya doya kokluyor, öpüyor, seviyor….
Aman şımartmayayım, havaya girmesin duygusuyla çevremizdekilere iltifat etme konusunda kesinlikle cimri davranıyoruz. Eleştiri yapma, beğenmeme konusunda ise hepimiz çoooook bonkörüz. Oysa "İnsan iltifata susuzdur" der Cemil Meriç.
Eminim yetersiz miktarda. Çünkü “seversem şımarır” korkusuyla çocuklarını uykuda seven bir neslin evlatlarıyız. Çok şükür bizim nesil evlatlarını uyanıkken de doya doya kokluyor, öpüyor, seviyor….
Aman şımartmayayım, havaya girmesin duygusuyla çevremizdekilere iltifat etme konusunda kesinlikle cimri davranıyoruz. Eleştiri yapma, beğenmeme konusunda ise hepimiz çoooook bonkörüz. Oysa "İnsan iltifata susuzdur" der Cemil Meriç.
Şüphesiz
ki bu takdir etme, iltifat etme yeteneğimizin, alışkanlığımızın
gelişememesine, televizyon kanallarında yayınlanan yarışma ve reality
show programlarındaki geri bildirimlerin hakaret düzeyinde olmasının katkısı
çok fazla. Bu programlarda değil iltifat etmek, eskiden insanların
nahifçe düşünerek birbirine söylemekten çekindikleri konuları en acıtıcı
kelimelerle seslendirmek, hatta hakaret etmek bir gereklilik, bir özgüven
kriteri adeta.
Oysa
yarışma programında veya herhangi bir durumda, geri bildirim verirken önce olumlulardan başlanmalı daha sonra geliştirilmesi gereken noktalar
belirtilip yargılayıcı değil destekleyici, tanımlayıcı ve yapıcı önerilerde
bulunulmalıdır.
Aksi halde, o programlara çıkan ve eleştirilen gencecik insanların yaşam doyumları yani “kendilerini iyi hissetme hali” zedelenmiş oluyor. Maya Angelou’nun söylediği gibi; insanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler, insanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler. Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar.
Aksi halde, o programlara çıkan ve eleştirilen gencecik insanların yaşam doyumları yani “kendilerini iyi hissetme hali” zedelenmiş oluyor. Maya Angelou’nun söylediği gibi; insanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler, insanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler. Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar.
Mümin
Sekman’ ın “Hayat Bilgesi” kitabında ise, Oprah Winfrey’e ait bir
bölümde şöyle yazıyor, “25 yıl boyunca her gün insanlarla konuştum. Bu süreçte,
insanlık deneyimimizde ortak bir payda olduğunu öğrendim. Her röportajda
yeniden keşfettiğim bu ortak payda, hepimizin kabul görme isteği.
Bu konuda bir hayalim var, televizyonda yarışmacıların birbirlerini acımasızca eleştirmeyeceği, en kibar davrananın ve en çok iltifat edenin kazanacağı, jüri üyelerinin kırmadan, ağlatmadan olumlu geri bildirimlerle yarışmacıları geliştireceği bir yarışma. Biraz ütopik bir hayal ama, herşey hayal etmekle başlar..........
George Bernard Shaw’ın
sözleriyle bitirmek istiyorum. “İşleyebileceğiniz en büyük günah, başkasından
nefret etmek değil, ona kayıtsız kalmaktır. İnsanlık dışı olmanın özü nefret
değil kayıtsızlıktır”.
iyi ki varsın:)
YanıtlaSilThank you so much
Silİyi ki vardın,iyi ki varsın ve hep olacaksın...
YanıtlaSilÇok teşekkürler, benim canım Jasmin'im. Her zaman zarif ve anlayışlı bir hanımefendi olmayı nasıl başarıyorsun? Sadece çocuklarına yemek yediren anne aslan kükremelerin beni şaşırtıyor. Pardon yükselen burcunuz aslan mıydı acaba?
YanıtlaSilBlog yoluyla geri bildirim vermek pek keyifli. Önce olumlular.,,,,,,,,
YanıtlaSil