2 Ocak 2015 Cuma

Yeter ki Kalbiniz Üşümesin

 
 
 
 
Yeni yılla birlikte havaların iyice soğuyup karın yağması yine eski günleri hatırlattı......
90'lı yıllarda çalıştığım ana çocuk sağlığı merkezinde, bulunduğumuz ilçedeki vatandaşlarla çok güzel bir iletişim kurmuştuk. Merkezimizin fiziksel durumu, tıbbi olanakları oldukça iyiydi ama hepsinden önemlisi çalışan personelin güleryüzü, kibar davranışları ve bilgi düzeyi örnek olacak kadar güzeldi. Böyle örnek bir merkezde çalıştığım için kendimi çok şanslı hissediyordum. Her zaman hevesle işe giderdim, çalışmaktan ve hekimlik yapmaktan çok keyif alırdım.



Eskiden Ankara'da kışın günlerce çok kar yağardı, son yıllarda sadece bir kaç gün kar atıştırdığı için lapa lapa kar yağması da anı oldu galiba. Bazı günler o kadar çok kar yağardı ki araçlar yolda kalırdı. Böyle günlerde evi işyerine yürüme mesafesinde olanlar gelebilirlerdi. Bizim evimizde ana çocuk sağlığı merkezine yirmi dakikalık yürüme mesafesinde olduğu için genellikle karlı günlerde iş yerine ilk gelenlerden biri ben olurdum.
 
 
 


 

Yine böyle yoğun kar yağışının olduğu bir sabah, atkı, eldiven ne varsa iyice kat kat giyinip iş yerine doğru yola çıktım. Aklımda nasıl olsa bu karda kışta pek gelen olmaz düşüncesi, iş yerine bir an önce ulaşıp çay bardağını elime alıp ısınma ve pencereden dışarıyı seyretme hayaliyle.
Karların içinde düşe kalka yürüyerek çok üşümüş ve  nefes nefese iş yerine vardım. Üzerimdeki karları çırptıktan sonra kapıdan içeri girdim, aman Allahım gözlerime inanamadım. Kaloriferleri sıcacık bekleme salonu yaşlı teyzelerle dolu, ellerinde örgüleri hepsi mırıl mırıl sohbet ediyorlar, keyifleri yerinde. 
Günaydın dedim gülerek, ellerimi kalorifer peteğinde ısıtırken sohbete başladık. Hayırdır neyiniz var dedim, tansiyonumuzu ölçtürmeye, ilaç yazdırmaya geldik dediler hep bir ağızdan. Anladım ki yaşlı teyzelerim ilaç yazdırmayı bahane edip karda kışta üşenmeden hem fiziksel hem de sosyal ortamı sıcacık olan bu küçük sağlık merkezine gelmekten çok mutluydular. İyi yaptınız da geldiniz dedim beyaz önlüğümü giyerken.
Ülkemizde henüz aile hekimliği sistemine geçilmemişti o yıllarda, ama bizler hizmet sunduğumuz kişilerin aile hekimi gibiydik. Hastalarımız bizlerle sadece sağlık durumlarını değil ailevi ve sosyal durumlarını da paylaşırlardı. Onları üzen herhangi bir konuda bile danışmaya gelirlerdi.
Özellikle genç hanımlar, ulaşımı kolay  olan, ücret ödemeden hizmet aldıkları ve memnun oldukları bu sağlık merkezini evden rahatça çıkabilme fırsatı olarak görürlerdi. Televizyonda sabah programlarını izleyip kahvaltısını ettikten sonra çocuğunu kucağına alan gelirdi. Gerçekten hiçbir sağlık sorunu olmadığı halde bir bahane uydurup eşiyle veya kayınvalidesiyle ettiği tartışmayı anlatıp rahatlamak için gelenler olurdu. Hem onlara meşgale olsun hem de gereksiz yere tetkik yaptırmasınlar diye çoğunu bir kursa gitmeye, dışardan liseyi bitirmeye, lise mezunu olanları üniversite sınavına girmeye teşvik etmişliğim vardır.
Dünya Sağlık Örgütüne (WHO) göre sağlığın tanımı; "sadece hastalık ve sakatlık durumunun olmayışı değil kişinin bedenen ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir". Birinci basamak sağlık hizmetlerinin amacı öncelikle koruyucu hekimlik. Bu nedenle başvuranlara hekimlik hizmeti sunarken sosyal destek olmayı da kendime görev bildim her zaman......
 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

.