11 Kasım 2015 Çarşamba

Kendi Hayallerimizden Yola Çıkarak Çocuklarımıza Hedefler Koyma Yanılgısı


 



 
Çocuklarımızın geleceği ile ilgili hayallerimiz acımasız düzeyde zorlayıcı ve gerçeklerden uzak olmasın lütfen….
Onlar bizim canlarımız, onların bedensel, ruhsal ve sosyal sağlığı bize emanet edilmiş. Yavrularımızı iyi yetiştirmek için sevgi ve şefkat dolu güven ortamı sunmalı, şımartmadan değerli hissettirmeli, sorumluluğu paylaşarak hayata hazırlamaya çalışmalıyız……
Hayattan kendi beklentilerimizi, bulamadıklarımızı, yapamadıklarımızı, başaramadıklarımızı çocuklarımızdan beklememeli, onları mutsuz, kendini yetersiz hisseden, bizim hayallerimizi yerine getiremediği için mahcup ve bizden uzaklaşmak için fırsat kollayan bireyler haline getirmemeliyiz…..
Benim annem ve babam da daha ben küçücük bir çocukken önüme kocaman hedefler koymuşlar, benim için en uzun, yorucu (zaman zaman yıpratıcı) tahsili “mesleği” hayal etmişlerdi.....

Çocukluğumdan itibaren çalışkan ve sorumluluk sahibi olmam beklendi hep. Okul zamanı, bayramlar, yaz tatilinde bile ders çalışmaya zorlanırdım, ders çalışmadan geçirdiğim saatlerden vicdan azabı duymak zorunda bırakılırdım adeta….. 

En travmatiği ise başarılı olan başka çocuklarla karşılaştırılmaktı, oysa ben yarışmayı ve rekabeti hiç sevmiyordum, geriliyordum ve başaramayacağım diye paniğe kapılıyordum......


Bu rekabet ve yenilgi hissini oldukça derin biçimde yaşadığım bir anımı hatırladım şimdi.... Babamın iş arkadaşının kızı Gül özellikle matematikten her zaman 10 alırdı,  ilkokul ve ortaokul yıllarımızda ne zaman ailece görüşsek bizi yarıştırırlardı. Her zaman Gül daha başarılı olurdu, ben yarıştırılmaktan ve bu duruma aracılık yaptığı için matematikten nefret ederdim. Lise yıllarımızda babasının başka şehire tayini çıktığı için bu yarıştan kurtulmuştum…..

Hayatın garip bir tesadüfü olarak Gül ile aynı şehirde farklı fakültelerde tıp okuduk (tabii ki Gül'ün fakültesinin giriş puanı benim fakülteminkinden daha yüksekti) ve meslektaş olduk. Çocukluğumuzdaki yarışlarda yenik düşmenin ezikliğinden olsa gerek hayatım boyunca Gül'e (o şimdi profesör) karşı hep mesafeli oldum....
Yine aynı apartmanda oturduğumuz yaşıtlarımın, kuzenlerimin başarıları ile de karşılaştırıldığımı söylememe gerek var mı? (Kuzenler konusunu ayrıca yazacağım!)
 









Çocuklarımı yetiştirirken bu konuya çok özen gösterdim, onların iyi kalpli, mutlu, kendini değerli hisseden, saygılı, sevecen ve sorumluluk sahibi bireyler olmaları gelecekleriyle ilgili hedefleri kendilerinin koyabilmeleri için çaba harcadım......
Bu konuda kararlı olmama rağmen, sadece bir kez kendi hayalimden yola çıkarak hedef koyma girişimim olmuştu yanlışlıkla......
Çocukluğumdan beri bir müzik aleti çalabilmenin şahane ambiyansını hep hayal etmiş ve fırsat bulamamış, “başaramamıştım”. Büyük oğlum on yaşına geldiğinde onun için en iyi gitar dersi alabileceği hocayı araştırmış,  büyük zorluklarla ülkemizin en önemli gitar virtüözü Ahmet Kanneci’ye ulaşmayı başarmıştım, çok sağ olsun bizi kırmamıştı. Biz sekiz ay boyunca her hafta sonu çok mutlu bir şekilde hocanın stüdyosuna gittik. Oğlum gitar derslerinde başarılıydı ama hafta sonlarında futbol oynamak, koşmak, atlayıp zıplamak istiyordu ve bir gün “siz oğlum gitar çalıyor diye hava atacaksınız diye daha fazla bu ders eziyetine katlanmak istemiyorum” dedi. Bana kal geldi resmen…..
Ben ne yapıyorum dedim kendi kendime, çocuğumu istemediği bir şeyi yapmaya zorluyorum diye üzüldüm ve ısrar etmedim.......  
Bazen ailece deniz kenarında yürüyüş yaparken, etrafı neşeli insanlarla çevrilmiş gitar çalan bir genç gördüğümde oğluma o cümlesini hatırlatıyorum, gülümsüyoruz……. 

En güzel/en yakışıklı, en uyumlu, en çalışkan, en başarılı çocuğun ebeveyni olma kompleksinden vazgeçerek gerçekçi bir yaklaşımla evlatlarımızın yeteneğine, kapasitesine, ruh iklimine uygun,  hedefler belirlemelerine yardımcı olmak daha doğru ve akılcı olur diye düşünüyorum......

5 yorum:

  1. İyi ki doktor olmuşsun Hayalcinin Arkadaşı. Hayalci bir doktor! Şahane!

    YanıtlaSil
  2. Canımcım, şimdi bu yazıyı boşuna mı yazdım ben.
    Yani çocuklara baskı yapalım mı?
    Şaka, şaka.....

    YanıtlaSil
  3. Şimdi senin anlattıklarına bakıyorum.
    Ebeveynlerinle epey çileli bir çocukluk geçirmişsin. Anne ve babanın davranışları sebebiyle, çoğu zaman hem başkalarıyla mukayese edilerek yönlendirilmişsin hem suçluluk hissetmişsin. Sahiden fena!
    İyi ama... Önceki yazılarında babacım, annecim diye ballandıra ballandıra anlatıyordun ya, aklıma o yazıların geliyor, ayrıca başarılı bir halk sağlığı uzmanı olman hoşuma gidiyor... İyi ki doktor olmuşsun diyorum. Şaka değil ama:)
    Gerçekten.

    YanıtlaSil
  4. Tam benlik bir yazı olmuş. Bir de tüm bu yazılanları
    bilen ama bir türlü uygulayamayan anne için birşeyler yazsan. Burada
    anlatılan tip işte bu benim. Kabul ediyorum ama bundan vazgeçemiyorum hatta geçmekte istemiyorum ne yazık ki. Bunca yıl yüzlerce çocuğa birşeyler vermeye çalışan ben kendi çocuğumu kendi haline bırakamıyorum. Yapamadıklarımı, yaşayamadıklarımı ona sunuyorum ama ilgisini çekmiyor hiç. Derslerde de yakasından düşmüyorum. çok sıkılıyor benden :(

    YanıtlaSil
  5. Vallahi şimdiki çocuklar bu konuda çok şanslı(!) sürekli değişen eğitim sistemine alışmaya çalışmaktan, diğer yaşıtlarına odaklanamıyorlar ve haliyle rekabet duyguları biraz zayıflıyor. Aksine, birlikte aynı kaderi paylaşan kobay öğrenciler (ve veliler) olarak da aralarında garip bir dayanışma yaşanıyor. Ha bu arada, ne olmak istediklerini hayal edip karar vermeyi de unutuyorlar tabi. E artık şanslarına... o yılın sistemi, nereyi tutturmalarına müsade ederse artık...

    YanıtlaSil

.