Nerede “evet” nerede “hayır” diyeceğiniz konusunda
tereddütleriniz mi var…….
Kimseler kırılmasın, üzülmesin diye hep siz mi fedakarlık
yapmak zorunda kalıyorsunuz?
Çocukluğunuzda ebeveynleriniz size vereceği sevgiyi
koşullara bağlamış, kendiniz olmanıza fırsat vermemiş, onların istemediği
davranışlarınızda sizi sürekli eleştirip, başkalarıyla karşılaştırmış, size
yeterince şefkat göstermemiş olabilirler mi acaba?????
Siz de başta ebeveynlerinizin gözüne girmek, takdir
edilmek, değerli olmak için çırpınıp durmuş ve “hayır demeyi unutmuş” aslında pek beğenmediğiniz, onaylamadığınız hatta
hoşlanmadığınız, üstüne basa basa ve de altını çize çize “hayır” demek
istediğiniz halde; “annemin gözbebeği, babamın prensesi
olayım”, aman kimseyle kötü olmayayım”, “arkamdan huysuz, kaprisli demesinler”,
hayır dersem “kabul görmem”, “beni sevmezler” gibi kaygılarla çocukluğunuzdan
beri uyumlu ve yumuşak başlı davrananlardan mısınız?????
Çok bilmiş arkadaşım Nilsu ile
kız kıza derin sohbetlere daldığımız, analizler yapıp felsefi çıkarımlara
ulaştığımız bir gün "çocukluğumuzdan beri kendimizi sevdirmek için çok
çaba göstermişiz " özlü sözünü söylediğinde yüksek sesle ve kendimden emin
bir havayla “yok canım, bu sonucu nereden çıkarıyorsun” diye tepki verdim
önce…..
Bizim kız oldukça duygu yüklü
olduğu için iddiasına devam etti acımasızca…..
Annemiz, babamız, aile
büyüklerimiz, öğretmenlerimiz, kardeşlerimiz, arkadaşlarımız "benim
istediğim gibi olursan seni severim, seni kabul ederim" dedikleri için ne
çok taviz verdiğimize, kendi isteklerimizden vaz geçtiğimize, başkalarının bize
değil bizim başkalarına uyum sağladığımız şeylerin daha çok olduğuna dikkatimi
çekti…..
Kabul görme merakımız, başkaları
odaklı yaşamaya ve hep alttan almaya iter bizi….
Hep başkaları kapris yapar, naz yapar ve biz
onları kabulleniriz. Biz sevdiklerimize en küçük bir kapris yapmaya kıyamayız
ya da cesaret edemeyiz dedi….
Üstelik anne olduktan sonra
çocuklarımıza gösterdiğimiz altruist davranışlarımızı (kendimizden önce çocuklarımızı düşünmek,
yemeyip yedirmek, giymeyip giydirmek, saçımızı süpürge etmek gibi) hiiiiiç saymıyorum diyerek nihayet sustu…..
Önce biraz afalladım, ardından
anılarım film şeridi gibi gözümün önünden geçti ve “haklısın galiba” diye
fısıldadım sünepe bir şekilde…..
Evet haklıydı, hem de çok haklıydı …..
Kafayı taktım günlerdir bu
konuya. Uzun uzun düşünerek anılarımı tekrar tekrar değerlendirmeye çalıştım bu
özlü sözlü sohbetin etkisiyle…..
Evet, İstanbul’a yakın ama
geleneksel özellikleri oldukça baskın olan bir şehirde (İzmit) geçen çocukluğumda, ergenliğimde ve gençliğimde hareketli,
meraklı, canlı ve heyecanlı bir yapım olmasına rağmen mahalle baskısıyla bir çok konuda bazen
“cici kız” bazen “delikanlı kız” olmak için çabalamışım bilinçsizce….
Yetişkinliğimde sosyal
çevremde daha özgün bir duruşum olsa da üniversite
(lisans, yüksek lisans, doktora) ve
çalışma yaşamımda bir çok baskıyı kabullenerek uyum sağladığımı, savunma
mekanizması olarak konuyu kafamda rasyonelleştirip (mantığa bürüme, neden bulma) sanki kendi tercihimmiş gibi hissetmeye çalıştığımı hatırladım
ve “günaydın bukalemun” dedim kendi kendime…...
Çünkü “hayır” kelimesini insanları reddetmek olarak
algılayan ve bu kelimeyi duymaya karşı alınganlık gösteren enteresan kişiler oldu
üniversite ve iş yaşamımda….
İkram ettiği
çaya teşekkür ederek “hayır” dememi kendisine protesto olarak yorumlayan fazlasıyla
alıngan ve otoriter bir üst amirimden fırça yemişliğim bile var
maalesef….
Oysa aç
karnına çay, kahve içince düşüp bayılma temayülüm olması nedeniyle “hayır” demiştim, şu anda komik ve buruk bir anı
olarak söylüyor olsam da duyduğumda tırstığımı itiraf ediyorum…..
Uzun lafın kısası ben kararımı verdim, memnunum bu durumumdan. Yine aynı savunma mekanizmalarım devrede olsa gerek!!!!
Anlayışlı olmayı,
zarif olmayı, bu şekilde güzel ve etkili iletişim kurmayı seviyorum aslında ….
İçimizde empati
barındırmak, karşımızdaki insanlara anlayışlı
davranmak, anlamadan tepki göstermemek, merhametli olmak, iyi bir insan olabilmenin
gereği ve erdemli davranışlar…..
Yüreğimizin sesine kulak vererek ve kendimizi sevmeyi
asla ihmal etmeden tüm iletişim rollerimizde fedakarlık dozunu (feda etmeden) iyi ayarladığımızda biraz daha tekamül ettiğimizi
hissedeceğiz…...
İnsan olmak çok zor. O kadar duygu barındırıyor ki bünyemiz. Hepsiyle başa çıkmak zor oluyor kimi zaman. Akılcı olmaktan vaz geçip yüreğiyle davranınca sanki daha kolay oluyor her şey. Nasıl hissediyorsan öyle yapabilmek. Fedakarlık nedir tam bilmediğimi itiraf etmeliyim.
YanıtlaSilGeçmişi yaşadık bitti. Şu an var. Paylaşmak en güzeli. Aynen senin duygularını yazarak bizimle paylaşman gibi. Sağolasın:)
Yaşımızın ve yaşadıklarımız sonucu olarak bu çıkarımları yapıyoruz hiç şüphesiz....
SilKesinlikle başkalarının iyi olma durumunda zerre kadar bile olsa katkımızın, emeğimizin olduğunu bilme duygusu çok muhteşem çok narsist bir duygu aslında....
Fakat bu duyguya varabilmek için biraz ezik biraz kırık anıların olması gerekiyor.....
Tabii ki iyi hissetmemiz için tercih etme ve karar verme hakkımızın olması da önemli....
Ne ilgisi var deme olur mu? Nedense Yunus Emre'nin iki dörtlüğü aklıma geldi. Ben de niye olduğunu bilmiyorum. Yüreğime uydum,şimdi, şuraya yazmak istiyorum:)
SilYusuf; u kaybettim Kenan ilinde
Yusuf bulunur, Kenan bulunmaz
Bu aklı fikr ile Leyla bulunmaz
Bu ne yaredir ki çare bulunmaz
Aşkın pazarında canlar satılır
Satarım canımı alan bulunmaz
Yunus öldü deyu selan verirler
Ölen beden imiş, aşıklar ölmez
Yusuf; u kaybettim Kenan ilinde
Yusuf bulunur, Kenan bulunmaz
Bu aklı fikr ile Leyla bulunmaz
Bu ne yaredir ki çare bulunmaz
Aşkın pazarında canlar satılır
Satarım canımı alan bulunmaz
Yunus öldü deyu selan verirler
Ölen beden imiş, aşıklar ölmez
Parçalandım
SilVe her bir parçamı ayrı yere bıraktım
Birini açık denizlerin en derin yerine attım
Kürek çektim, uzaklaştım, dönüp arkama bakmadım bile
Birini yüksek dağların zirvesine çıkardım
Hiç kimse kurtarmasın, kurda kuşa yem olsun diye
Birini hiç unutmadığım o küçük şehirde bıraktım
Dönemedim, kimbilir, belki dönsem de bulamazdım
Önce savruldum yok oldum
Sonra dinlendim duruldum
Ve her giden parçam yerine
Yenisini doğurdum
Daha güçlü, daha sakin
Daha mutlu, daha suskun
Daha olgun, daha kırgın
Daha yalnız, daha yorgun
Birini tandık bir vişne ağacının dibine ektim
Soramadım filizlendi mi, sürgün verdi mi
Birini çok sevdiğim bir dostta unuttum
istedim, geri vermedi, meğer benden pek haz etmezmiş
Birini büyük bir aşk uğruna ateşlere attım
Bilerek, isteyerek, ama asla pişman olmadım
Önce savruldum yok oldum
Sonra dinlendim duruldum
Ve her giden parçam yerine
Yenisini doğurdum
Daha güçlü, daha sakin
Daha mutlu, daha suskun
Daha olgun, daha kırgın
Daha yalnız, daha yorgun
aa! iki defa kopyalamışım:)
YanıtlaSildinledim şimdi candan erçetin'i...
bak, bir parçan bende. yüreğimin içinde. sen bi buralara gelsene:)
Yalnız değilmişim demek,çook zor bizim işimiz çok.Ama değişemem sanırım,değişmeli mi? Bilmiyorum.
YanıtlaSilİnsan ilişkilerinde empatik yaklaşım, anlayışlı ve merhametli olmak dolayısıyla iyi insan olabilmek güzel ve huzur verici. Ama kendimize de değer vermemiz şartıyla....
SilDeneyimlerle dolu yıllar bunu söyletiyor bana, zamanla her şey unutuluyor çünkü. Tek unutulmayan değersiz hissettirilme duygusu....
Candan Erçetin'in bu şarkısı çok güzelmiş
YanıtlaSilCandan Erçetin'in bütün şarkılarının sözleri de, müziği de muhteşemdir.....
Sil