4 Mayıs 2016 Çarşamba

Kabul Görmek İçin Çabalamak İyi Bir Davranış mı?

 
 

Nerede “evet” nerede “hayır” diyeceğiniz konusunda tereddütleriniz mi var…….
Kimseler kırılmasın, üzülmesin diye hep siz mi fedakarlık yapmak zorunda kalıyorsunuz?
Çocukluğunuzda ebeveynleriniz size vereceği sevgiyi koşullara bağlamış, kendiniz olmanıza fırsat vermemiş, onların istemediği davranışlarınızda sizi sürekli eleştirip, başkalarıyla karşılaştırmış, size yeterince şefkat göstermemiş olabilirler mi acaba?????
Siz de başta ebeveynlerinizin gözüne girmek, takdir edilmek, değerli olmak için çırpınıp durmuş ve “hayır demeyi unutmuş” aslında pek beğenmediğiniz, onaylamadığınız hatta hoşlanmadığınız, üstüne basa basa ve de altını çize çize “hayır” demek istediğiniz halde; “annemin gözbebeği, babamın prensesi olayım”, aman kimseyle kötü olmayayım”, “arkamdan huysuz, kaprisli demesinler”, hayır dersem “kabul görmem”, “beni sevmezler” gibi kaygılarla çocukluğunuzdan beri uyumlu ve yumuşak başlı davrananlardan mısınız?????



  
 
 

Çok bilmiş arkadaşım Nilsu ile kız kıza derin sohbetlere daldığımız, analizler yapıp felsefi çıkarımlara ulaştığımız bir gün "çocukluğumuzdan beri kendimizi sevdirmek için çok çaba göstermişiz " özlü sözünü söylediğinde yüksek sesle ve kendimden emin bir havayla “yok canım, bu sonucu nereden çıkarıyorsun” diye tepki verdim önce…..

Bizim kız oldukça duygu yüklü olduğu için iddiasına devam etti acımasızca…..

Annemiz, babamız, aile büyüklerimiz, öğretmenlerimiz, kardeşlerimiz, arkadaşlarımız "benim istediğim gibi olursan seni severim, seni kabul ederim" dedikleri için ne çok taviz verdiğimize, kendi isteklerimizden vaz geçtiğimize, başkalarının bize değil bizim başkalarına uyum sağladığımız şeylerin daha çok olduğuna dikkatimi çekti…..

Kabul görme merakımız, başkaları odaklı yaşamaya ve hep alttan almaya iter bizi….  
Hep başkaları kapris yapar, naz yapar ve biz onları kabulleniriz. Biz sevdiklerimize en küçük bir kapris yapmaya kıyamayız ya da cesaret edemeyiz dedi….

Üstelik anne olduktan sonra çocuklarımıza gösterdiğimiz altruist davranışlarımızı (kendimizden önce çocuklarımızı düşünmek, yemeyip yedirmek, giymeyip giydirmek, saçımızı süpürge etmek gibi)  hiiiiiç saymıyorum  diyerek nihayet sustu…..
 
 
 






Önce biraz afalladım, ardından anılarım film şeridi gibi gözümün önünden geçti ve “haklısın galiba” diye fısıldadım sünepe bir şekilde…..
Evet haklıydı, hem de çok haklıydı …..
Kafayı taktım günlerdir bu konuya. Uzun uzun düşünerek anılarımı tekrar tekrar değerlendirmeye çalıştım bu özlü sözlü sohbetin etkisiyle…..
Evet, İstanbul’a yakın ama geleneksel özellikleri oldukça baskın olan bir şehirde (İzmit) geçen çocukluğumda, ergenliğimde ve gençliğimde  hareketli, meraklı, canlı ve heyecanlı bir yapım olmasına rağmen mahalle baskısıyla bir çok konuda bazen “cici kız” bazen “delikanlı kız” olmak için çabalamışım bilinçsizce….
Yetişkinliğimde sosyal çevremde daha özgün bir duruşum olsa da  üniversite (lisans, yüksek lisans, doktora) ve çalışma yaşamımda bir çok baskıyı kabullenerek uyum sağladığımı, savunma mekanizması olarak konuyu kafamda rasyonelleştirip (mantığa bürüme, neden bulma) sanki kendi tercihimmiş gibi hissetmeye çalıştığımı hatırladım ve “günaydın bukalemun” dedim kendi kendime…...
Çünkü “hayır” kelimesini insanları reddetmek olarak algılayan ve bu kelimeyi duymaya karşı alınganlık gösteren enteresan kişiler oldu üniversite ve iş yaşamımda….
İkram ettiği çaya teşekkür ederek “hayır” dememi kendisine protesto olarak yorumlayan fazlasıyla alıngan ve otoriter bir üst amirimden fırça yemişliğim bile var maalesef….
Oysa aç karnına çay, kahve içince düşüp bayılma temayülüm olması nedeniyle  “hayır” demiştim, şu anda komik ve buruk bir anı olarak söylüyor olsam da duyduğumda tırstığımı itiraf ediyorum….. 


 
 
 

Uzun lafın kısası ben kararımı verdim, memnunum bu durumumdan. Yine aynı savunma mekanizmalarım devrede olsa gerek!!!!
Anlayışlı olmayı, zarif olmayı, bu şekilde güzel ve etkili iletişim kurmayı seviyorum aslında ….

İçimizde empati barındırmak, karşımızdaki insanlara anlayışlı davranmak, anlamadan tepki göstermemek, merhametli olmak, iyi bir insan olabilmenin gereği ve erdemli davranışlar…..
Yüreğimizin sesine kulak vererek ve kendimizi sevmeyi asla ihmal etmeden tüm iletişim rollerimizde fedakarlık dozunu (feda etmeden) iyi ayarladığımızda biraz daha tekamül ettiğimizi hissedeceğiz…...

 
 

9 yorum:

  1. İnsan olmak çok zor. O kadar duygu barındırıyor ki bünyemiz. Hepsiyle başa çıkmak zor oluyor kimi zaman. Akılcı olmaktan vaz geçip yüreğiyle davranınca sanki daha kolay oluyor her şey. Nasıl hissediyorsan öyle yapabilmek. Fedakarlık nedir tam bilmediğimi itiraf etmeliyim.

    Geçmişi yaşadık bitti. Şu an var. Paylaşmak en güzeli. Aynen senin duygularını yazarak bizimle paylaşman gibi. Sağolasın:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaşımızın ve yaşadıklarımız sonucu olarak bu çıkarımları yapıyoruz hiç şüphesiz....
      Kesinlikle başkalarının iyi olma durumunda zerre kadar bile olsa katkımızın, emeğimizin olduğunu bilme duygusu çok muhteşem çok narsist bir duygu aslında....
      Fakat bu duyguya varabilmek için biraz ezik biraz kırık anıların olması gerekiyor.....
      Tabii ki iyi hissetmemiz için tercih etme ve karar verme hakkımızın olması da önemli....

      Sil
    2. Ne ilgisi var deme olur mu? Nedense Yunus Emre'nin iki dörtlüğü aklıma geldi. Ben de niye olduğunu bilmiyorum. Yüreğime uydum,şimdi, şuraya yazmak istiyorum:)





      Yusuf; u kaybettim Kenan ilinde
      Yusuf bulunur, Kenan bulunmaz
      Bu aklı fikr ile Leyla bulunmaz
      Bu ne yaredir ki çare bulunmaz

      Aşkın pazarında canlar satılır
      Satarım canımı alan bulunmaz
      Yunus öldü deyu selan verirler
      Ölen beden imiş, aşıklar ölmez




      Yusuf; u kaybettim Kenan ilinde
      Yusuf bulunur, Kenan bulunmaz
      Bu aklı fikr ile Leyla bulunmaz
      Bu ne yaredir ki çare bulunmaz

      Aşkın pazarında canlar satılır
      Satarım canımı alan bulunmaz
      Yunus öldü deyu selan verirler
      Ölen beden imiş, aşıklar ölmez

      Sil
    3. Parçalandım

      Ve her bir parçamı ayrı yere bıraktım
      Birini açık denizlerin en derin yerine attım
      Kürek çektim, uzaklaştım, dönüp arkama bakmadım bile

      Birini yüksek dağların zirvesine çıkardım
      Hiç kimse kurtarmasın, kurda kuşa yem olsun diye
      Birini hiç unutmadığım o küçük şehirde bıraktım
      Dönemedim, kimbilir, belki dönsem de bulamazdım

      Önce savruldum yok oldum
      Sonra dinlendim duruldum
      Ve her giden parçam yerine
      Yenisini doğurdum

      Daha güçlü, daha sakin
      Daha mutlu, daha suskun
      Daha olgun, daha kırgın
      Daha yalnız, daha yorgun

      Birini tandık bir vişne ağacının dibine ektim
      Soramadım filizlendi mi, sürgün verdi mi
      Birini çok sevdiğim bir dostta unuttum
      istedim, geri vermedi, meğer benden pek haz etmezmiş
      Birini büyük bir aşk uğruna ateşlere attım
      Bilerek, isteyerek, ama asla pişman olmadım

      Önce savruldum yok oldum
      Sonra dinlendim duruldum
      Ve her giden parçam yerine
      Yenisini doğurdum

      Daha güçlü, daha sakin
      Daha mutlu, daha suskun
      Daha olgun, daha kırgın
      Daha yalnız, daha yorgun

      Sil
  2. aa! iki defa kopyalamışım:)
    dinledim şimdi candan erçetin'i...
    bak, bir parçan bende. yüreğimin içinde. sen bi buralara gelsene:)

    YanıtlaSil
  3. Yalnız değilmişim demek,çook zor bizim işimiz çok.Ama değişemem sanırım,değişmeli mi? Bilmiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsan ilişkilerinde empatik yaklaşım, anlayışlı ve merhametli olmak dolayısıyla iyi insan olabilmek güzel ve huzur verici. Ama kendimize de değer vermemiz şartıyla....
      Deneyimlerle dolu yıllar bunu söyletiyor bana, zamanla her şey unutuluyor çünkü. Tek unutulmayan değersiz hissettirilme duygusu....

      Sil
  4. Candan Erçetin'in bu şarkısı çok güzelmiş

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Candan Erçetin'in bütün şarkılarının sözleri de, müziği de muhteşemdir.....

      Sil

.