2 Eylül 2014 Salı

Düğün Dernek Halleri





Günlerdir hava nasıl sıcak Yarabbim. Dışarıda dolaşmak mümkün değil, hemen bir gölgeye veya klimalı bir mekana kendini atıvermek kaçınılmaz bir davranış. Yoksa ağustos ayının sonlarında Ankara'da sıcaklardan beynimiz eriyecek......

Böylesine sıcak bir cumartesi günü hem de saat 14.00'da tıp fakültesinden arkadaşım Serap'ın kızının nikah törenine gittim. Allah mesut etsin, birbirlerine çok yakışmışlardı. Her nikahta olduğu gibi gelin hanım damadın ayağına caaart diye bastı. Gelin bastım diye sevinç içinde, damat ben ayağımı uzattım zaten diye cengaverlik yapıyor. Nikahtan sonra tebrik kuyruğuna   girip çeyrek altınımızı gelinin saten takı torbasına attık, nikah şekerimizi aldık ve nikaha gelen arkadaşlarımızla ayaküstü sohbet edelim istedik ama ne mümkün.  Özel bir işletmeye ait mekanda klima yetersiz, bahçede gölge bir yer yok ve nikah sahipleri bu sıcakta su bile ikram etmeyi akıl edememişlerdi! Arkadaşım Serap'a bunu söylesek eminim "biz kız tarafıyız şekerim" diyecektir. Kız tarafı erkek tarafı masrafları ortaklaşa yapıp evlatlarını evlendirselerdi bizde böyle susuzluktan serap görmezdik. Erkek tarafıdaişin ucuzuna kaçmış görüldüğü üzere. Resmen alın işte nikah salonu. altınınızı takın ve gidin durumları…..

                                                       *    *    *    *    *
Nikah törenlerinde, salonun kapasitesi filan hesap edilmeden herkese davetiye dağıtma, misafirin rahatına değer vermeme, oldu bittiye getirip bir şey   ikram etmeme davranışı, son otuz yıldır kentli insanların icat ettiği bir evlilik töreni biçimi. İçinden bayat ve küflü iki şeker çıkan buzdolabı magnetli, nikah şekerini saymazsak su bile ikram edilmez. Dünyanın hiç bir ülkesinde böyle bir evlilik töreni yoktur eminim. Bunu kim icat etti çok merak ediyorum?
                                                        *    *    *    *    *
Türk gelenek göreneklerinde misafirler kapılardan karşılanır,  sofralar kurulur, mutlaka çeşit çeşit yiyecek ikram edilir. Misal köy düğünleri. Ülkemizin her yöresinin farklı adetleri ve ikramları olmakla birlikte bir şölendir köy    düğünleri. Annemin çerkez, babamın laz olması nedeniyle çocukluğum ve erken gençliğimde   çok eğlenceli, günlerce süren köy düğünlerine katılmışlığım vardır. Çerkezlerin akordeonun küçüğü çerkez mızıkası ile yaptıkları çok güzel müzikleri ve dansları   vardır, muhteşemdir. Lazların kemençe ve tulum eşliğinde horonu daha da muhteşemdir. Her iki taraf akrabalarımın üç gün üç gece süren köy düğünlerinde misafirler davul zurnalarla karşılanır, yemekler kazanlarda pişirilir ve kocaman sofralar kurulurdu. Çocukken benim için düğün demek zerde tatlısı demekti. Zerde yiyebilmek için bahçelere kurulan sofralara bir kaç defa otururdum, rekorum beş kase.
                                                        *    *    *    *    *
Kasabalarımızda hatta Ankara'mızın mütevazı mahallelerinde yaşayan vatandaşlarımızın, sokakta yaptıkları düğünlerinde davul zurna eşliğinde, evliliği kutlamaya gelen misafirler karşılanır ve birçok yiyecek ikram edilir. Şehirlerimizde genellikle gürültü olmasın diye binaların bodrum katlarına yapılan salonlarda düğünler yapılır. Nedense orkestra müziğin volümünü yüksek tutar, kimse kimseyi duyamaz, gülümseyerek el kol hareketleri ile anlaşmaya çalışılır. Konuşmaya çalışırsanız, mutlaka sesiniz kısılır! Bu düğünlerde ise, kişi başı hangisi denk gelirse kola-gazoz, her masaya bir tabak kuru yemiş, bir tabak kuru pasta ve düğün pastası ikram edilir. Sosyoekonomik düzey yükseldikçe, devlet kurumlarının sosyal tesisleri ve büyük otellerin balo salonlarında, bahçe veya havuz başında   yapılır düğünler.

Şehir düğünleri, bana köy düğünlerinin tadını vermez asla. Çünkü ortalama üç saatte, çılgın bir hızla olup biter. Hiç kimse oturduğu masanın salondaki konumundan  ve hiç tanımadığı halde aynı masada oturmak zorunda olduğu kişilerden memnun   olmaz. Çünkü düğünlere en az 500 kişi davet edilir. Evlenen gençlerin hiç  tanımadığı kişilere davetiye verilir. Mesela kayınvalide ve kayınpederlerin çalıştığı işyerlerinde birlikte çalıştıkları herkes, aman kırılmasınlar diye davet edilip aman kırılmasınlar diye icabet edilmiştir. Öylece kös kös oturur. Düğün boyunca o  memnuniyetsizliği hisseder. Masadakilerle hiç konuşmadan yüksek voltajlı müzik eşliğinde o akşamı geçirmek işkencesine katlanırsınız. Peki sadece konuşmadan o düğünü geçiren siz misiniz? Tabii ki hayır! Salon düğünlerinde yüksek volümlü  müzik eşliğinde herkes birbirini süzer sadece…  Kimler gelmiş, yakın akrabadan   gelmeyen var mı, kim ne giymiş, geline kim ne hediye takıyor. Adettendir önce  kayınvalide ve kayınpederler süzülerek masaları dolaşırlar, daha sonra da gelinle damat.

Mekanik ve duygudan eksik bulurum tüm bu ritüeli. Çünkü hiç kimse duygularını   sözlerle ifade etmez nedense. Düğün boyunca herkes beden dili ile anlaşır sadece gülümseme, tokalaşma, sarılma, dans etme, halay çekme gibi. Birde başta gelin, kayınvalideler ve birçok genç hanım ilk defa o gece giydikleri yüksek topuklu, dar, fantaaaaazi ayakkabıların azizliğine uğradıkları için aksayarak yürürler,   yüzlerinden ne kadar acı çektikleri belli olur. Genç kızlar piste fırladıklarında çoktan ayakkabılarını bir kenara atmışlardır bile. Yalanım var mı Allahaşkına!

Gittiğiniz her düğünde en az  beş hanımefendiyi ayakkabısından problemli bir şekilde yürümeye çalışırken görmediniz mi?  Sosyal tesislerde veya otellerde  yapılan düğünler genellikle yemeklidir. Ailenin bütçesine göre çoğunlukla tavuk  eti bazen de kırmızı et vardır  menüde. Ama yine de daha özenlidir nikah  salonunda şipşak 15 dakikada kıyılıp 15 dakika toka ve takı merasimiyle apar topar biten nikahlardan.

                                                       *    *    *    *    *
Geçen yıl İsveç’te bir arkadaşımın düğününe gitmiştim. Nikahtan hemen sonra hep beraber düğünün yapılacağı mekana yürüdük. Salonun girişinde içecek bir şeyler ikram ediliyordu. Bizim için de alkolsüz içecekler hazırlamışlardı. Önceden görüşülerek ayarlanmış masa düzeniyle yerlerimize oturduk. Toplam 102 kişiydik, en yakın akrabalar, dostlar, arkadaşlar bir aradaydık. Masalarımızda küçük birer kitapçık vardı. Kitapçıkta düğün töreninin programı, konuşma yapacak kişiler ve sırası, misafirlerin oturdukları masa konumuyla isimleri, onları tanıtan birer paragraf ve tabii ki menü (yemeklerin içindeki malzeme bile) yazılıydı.  Hediyeler usulca bir köşeye bırakıldı, Ama ben orada bizde adet böyle diye geline takı takarken fotoğrafımı bile  çektirdim. Yani... Önce gelinin babası, sonra damadın annesi, sırayla gelin ile damat için özel olan herkes esprili konuşmalar yaptılar, barkovizyondan fotoğraflar göstererek anılarını anlattılar. Düğünün akışını yöneten damatla gelinin arkadaşı bir genç hanım ve erkek vardı, konuşmaları ve şarkılar eşliğinde güzel bir yemek yendikten sonra masalar kaldırıldı ve dans başladı.


Her milletin kendine özgü güzel gelenek görenekleri var. Bunları yaşatmak için gayret etmeliyiz. Ama başka milletlerin yeni güzel adetlerini de almamızda bir sakınca olmasa gerek. Ben özellikle esprili konuşma yapma ve barkovizyondan fotoğraf göstererek anılar anlatmaya bayıldım. Gösteriş yapmadan veya küçük bir hediye getireni de utandırmadan usulca bir köşeye hediye bırakma usulünü çok asilce buldum. Yiyeceklerin bol ve açık büfeden self servis olmasını da beğendim.


                                                       *    *    *    *    *
Yaaaaaa çenem düştü fena halde. Aaaaah Serap ah, biricik kızını evlendirirken    cimrilik yapmayıp erkek tarafına destek çıkaydın ne olurdu. Bu kadar sıcak havada, şerbet, limonata ya da su ikram etseydiniz bari. Bizde sıcak başımıza  vurup serap görmeseydik. Üstelik doktor olacaksın.....


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

.