Günlerdir hava
nasıl sıcak Yarabbim. Dışarıda dolaşmak
mümkün değil, hemen bir gölgeye veya klimalı bir mekana kendini atıvermek
kaçınılmaz bir davranış. Yoksa ağustos ayının sonlarında Ankara'da
sıcaklardan beynimiz eriyecek......
Böylesine sıcak bir
cumartesi günü hem de saat 14.00'da tıp fakültesinden arkadaşım Serap'ın
kızının nikah törenine gittim. Allah mesut etsin, birbirlerine çok
yakışmışlardı. Her nikahta olduğu gibi gelin hanım damadın ayağına caaart diye bastı. Gelin
bastım diye sevinç içinde, damat ben ayağımı uzattım zaten diye
cengaverlik yapıyor. Nikahtan sonra tebrik kuyruğuna girip çeyrek
altınımızı gelinin saten takı torbasına attık, nikah şekerimizi aldık ve nikaha
gelen arkadaşlarımızla ayaküstü sohbet edelim istedik ama ne mümkün. Özel bir işletmeye ait mekanda klima yetersiz,
bahçede gölge bir yer yok ve
nikah sahipleri bu sıcakta su bile ikram etmeyi akıl edememişlerdi! Arkadaşım
Serap'a bunu söylesek eminim "biz kız tarafıyız şekerim" diyecektir. Kız
tarafı erkek tarafı masrafları ortaklaşa yapıp evlatlarını evlendirselerdi
bizde böyle susuzluktan serap görmezdik. Erkek tarafıdaişin ucuzuna kaçmış
görüldüğü üzere. Resmen alın işte nikah salonu. altınınızı takın ve gidin
durumları…..
* *
* * *
Nikah törenlerinde,
salonun kapasitesi filan hesap edilmeden herkese davetiye dağıtma, misafirin
rahatına değer vermeme, oldu bittiye getirip bir şey ikram etmeme davranışı, son otuz yıldır
kentli insanların icat ettiği bir evlilik töreni biçimi. İçinden bayat ve küflü
iki şeker çıkan buzdolabı magnetli, nikah şekerini saymazsak su bile ikram
edilmez. Dünyanın hiç bir ülkesinde böyle bir evlilik töreni yoktur eminim. Bunu
kim icat etti çok merak ediyorum?
* * *
* *
Türk gelenek
göreneklerinde misafirler kapılardan karşılanır, sofralar kurulur, mutlaka çeşit çeşit
yiyecek ikram edilir. Misal köy düğünleri. Ülkemizin her yöresinin farklı
adetleri ve ikramları olmakla birlikte bir şölendir köy düğünleri. Annemin çerkez,
babamın laz olması nedeniyle çocukluğum ve erken gençliğimde çok eğlenceli, günlerce süren köy düğünlerine
katılmışlığım vardır. Çerkezlerin akordeonun küçüğü
çerkez mızıkası ile yaptıkları çok güzel müzikleri ve dansları vardır, muhteşemdir. Lazların kemençe ve
tulum eşliğinde horonu daha da muhteşemdir. Her
iki taraf akrabalarımın üç gün üç gece süren köy düğünlerinde misafirler
davul zurnalarla karşılanır, yemekler kazanlarda pişirilir ve kocaman sofralar kurulurdu.
Çocukken benim için düğün demek zerde tatlısı demekti. Zerde yiyebilmek
için bahçelere kurulan sofralara bir kaç defa otururdum, rekorum beş kase.
* * *
* *
Kasabalarımızda
hatta Ankara'mızın mütevazı mahallelerinde yaşayan vatandaşlarımızın,
sokakta yaptıkları düğünlerinde davul zurna eşliğinde, evliliği kutlamaya gelen misafirler karşılanır ve
birçok yiyecek ikram edilir. Şehirlerimizde genellikle gürültü olmasın diye
binaların bodrum katlarına yapılan salonlarda düğünler yapılır. Nedense orkestra müziğin
volümünü yüksek tutar, kimse kimseyi duyamaz, gülümseyerek el kol hareketleri
ile anlaşmaya çalışılır. Konuşmaya çalışırsanız, mutlaka sesiniz
kısılır! Bu düğünlerde ise, kişi başı hangisi denk gelirse kola-gazoz, her masaya bir
tabak kuru yemiş, bir tabak kuru pasta ve düğün pastası ikram edilir. Sosyoekonomik
düzey yükseldikçe, devlet kurumlarının sosyal tesisleri ve büyük otellerin balo
salonlarında, bahçe veya havuz başında yapılır düğünler.
Şehir düğünleri,
bana köy düğünlerinin tadını vermez asla. Çünkü ortalama üç saatte, çılgın bir
hızla olup biter. Hiç kimse oturduğu masanın salondaki konumundan ve hiç tanımadığı halde aynı masada oturmak
zorunda olduğu kişilerden memnun olmaz.
Çünkü düğünlere en az 500 kişi davet edilir. Evlenen gençlerin hiç tanımadığı kişilere davetiye
verilir. Mesela kayınvalide ve kayınpederlerin çalıştığı işyerlerinde birlikte
çalıştıkları herkes, aman kırılmasınlar diye davet edilip aman kırılmasınlar
diye icabet edilmiştir. Öylece kös kös oturur. Düğün boyunca o memnuniyetsizliği hisseder. Masadakilerle
hiç konuşmadan yüksek voltajlı müzik eşliğinde o akşamı geçirmek işkencesine katlanırsınız. Peki sadece konuşmadan o
düğünü geçiren siz misiniz? Tabii ki hayır! Salon düğünlerinde yüksek
volümlü müzik eşliğinde herkes
birbirini süzer sadece… Kimler gelmiş, yakın akrabadan gelmeyen var mı, kim ne giymiş, geline kim ne
hediye takıyor. Adettendir önce kayınvalide
ve kayınpederler süzülerek masaları dolaşırlar, daha sonra da gelinle damat.
Mekanik ve duygudan
eksik bulurum tüm bu ritüeli. Çünkü hiç kimse duygularını sözlerle ifade etmez nedense. Düğün boyunca
herkes beden dili ile anlaşır sadece gülümseme, tokalaşma, sarılma, dans etme,
halay çekme gibi. Birde başta gelin, kayınvalideler
ve birçok genç hanım ilk defa o gece giydikleri yüksek topuklu, dar,
fantaaaaazi ayakkabıların azizliğine uğradıkları için aksayarak yürürler, yüzlerinden ne kadar acı
çektikleri belli olur. Genç kızlar piste fırladıklarında çoktan ayakkabılarını
bir kenara atmışlardır bile. Yalanım var mı Allahaşkına!
Gittiğiniz her
düğünde en az beş hanımefendiyi
ayakkabısından problemli bir şekilde yürümeye çalışırken görmediniz mi? Sosyal tesislerde veya otellerde yapılan düğünler genellikle yemeklidir. Ailenin
bütçesine göre çoğunlukla tavuk eti
bazen de kırmızı et vardır menüde. Ama yine de daha özenlidir nikah salonunda şipşak 15 dakikada
kıyılıp 15 dakika toka ve takı merasimiyle apar topar biten nikahlardan.
* * *
* *
Geçen yıl İsveç’te
bir arkadaşımın düğününe gitmiştim. Nikahtan hemen sonra hep beraber düğünün
yapılacağı mekana yürüdük. Salonun girişinde
içecek bir şeyler ikram ediliyordu. Bizim için de alkolsüz içecekler
hazırlamışlardı. Önceden görüşülerek
ayarlanmış masa düzeniyle yerlerimize oturduk. Toplam 102 kişiydik,
en yakın akrabalar, dostlar, arkadaşlar bir aradaydık. Masalarımızda küçük
birer kitapçık vardı. Kitapçıkta düğün
töreninin programı, konuşma yapacak kişiler ve sırası, misafirlerin oturdukları
masa konumuyla isimleri, onları tanıtan birer paragraf ve tabii ki menü
(yemeklerin içindeki malzeme bile) yazılıydı. Hediyeler usulca
bir köşeye bırakıldı, Ama ben orada bizde
adet böyle diye geline takı takarken fotoğrafımı bile çektirdim. Yani... Önce gelinin
babası, sonra damadın annesi, sırayla gelin ile damat için özel olan herkes
esprili konuşmalar yaptılar, barkovizyondan fotoğraflar göstererek anılarını
anlattılar. Düğünün akışını
yöneten damatla gelinin arkadaşı bir genç hanım ve erkek vardı, konuşmaları ve
şarkılar eşliğinde güzel bir yemek yendikten sonra masalar kaldırıldı ve dans
başladı.
Her milletin
kendine özgü güzel gelenek görenekleri var. Bunları yaşatmak için gayret
etmeliyiz. Ama başka milletlerin yeni güzel adetlerini de almamızda bir sakınca
olmasa gerek. Ben özellikle
esprili konuşma yapma ve barkovizyondan fotoğraf göstererek anılar anlatmaya
bayıldım. Gösteriş yapmadan
veya küçük bir hediye getireni de utandırmadan usulca bir köşeye hediye bırakma
usulünü çok asilce buldum. Yiyeceklerin bol ve
açık büfeden self servis olmasını da beğendim.
* * *
* *
Yaaaaaa çenem düştü
fena halde. Aaaaah Serap ah, biricik kızını evlendirirken cimrilik yapmayıp erkek tarafına destek
çıkaydın ne olurdu. Bu kadar sıcak havada, şerbet, limonata ya da su
ikram etseydiniz bari. Bizde sıcak başımıza vurup serap görmeseydik. Üstelik doktor
olacaksın.....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
.