11 Eylül 2014 Perşembe

Tiyatronun Sahne Tozunu Yuttum





Ankara'da yaşayıp tiyatro izlemeye gitmeyen ve tabii ki sevmeyen var mıdır bilemem.....
Ankara'daki Devlet Tiyatrolarında herhangi bir oyunu bile huşu içinde izlemeye bayılırım. Her sezon bir çok başyapıt, gerçek sanatçılar tarafından canlandırılır ve herkes ulaşabilsin diye bilet fiyatları inanılmaz ucuzdur......
Yarabbim, nasıl bir mutluluktur,  biletinizde yazan numaralı koltuğu bulup yerleşmek, ışıkların sönmesi, öksürük sesleri, kısa bir sessizlik, perde ve kendini oyunun akışına bırakmak........
Artık normal zaman durmuştur ve bir başka zaman boyutuna ışınlanmışsınızdır......
Tiyatrodan aldığım keyfi asla sinemadan alamadım. Utanarak itiraf ediyorum, kapalı sinema salonlarında izlediğim en güzel filmlerde bile hiç affetmem mutlaka bir uyuklamışlığım vardır, açık hava sinemaları dahil...... 


 


Ankara Devlet Tiyatrolarını anlatmaya nereden başlasam, her biri ayrı güzeldir. Büyük Tiyatro muhteşemdir, Ankara izleyicisi için yeri bambaşkadır, Türkiye'nin birincisidir, görkemlidir, sahne içinden sahne çıkar. Tabii ki Şinasi Sahnesi, Akün Sahnesi, Küçük Tiyatro, Altındağ Tiyatrosu ve diğerlerinin de ayrı ayrı özel ve güzeldirler. Seçilen oyunlar çok etkileyicidir, sarsıcıdır, düşündürücüdür, eğiticidir, bazıları eğlendiricidir......
 
 
Dekorlar fevkaladenin fevkindedir, nasıl bir detay, nasıl bir görkem, nasıl bir zenginliktir anlatılmaz yaşanır, tarihin kokusunu bile size hissettirir.........
Oyuncuların enerjisi, disiplinleri, başarılı performansları büyüleyicidir, sizi alır başka bir aleme götürürler. Bir çok oyun bittiğinde bir süre yaşadığım zamana dönmekte zorlanmışımdır.  Oyun bittiğinde seyirciyi selamlama sahnesi yok mu, mutlaka ama mutlaka ağlarım........
Oyunun etkileyiciliğine göre gözyaşlarımın süzülmesinden salya sümük ağlamaya varan çeşitte tepkilerim olmuştur her zaman. Bu ağlamamın nedenini, sanatçıların gösterdikleri başarıya ve o başarıdan aldıkları yorgunlukla harmanlanmış gururlarına duyduğum hayranlıkla karışmış kıskançlık olarak açıklayabilirim........ 


Ankara Devlet Tiyatrolarının sahnelerinde ne unutulmaz oyunlar ve ne unutulmaz sanatçılar izledim yıllardır. Benim için, Damdaki Kemancı'da Cüneyt Gökçer'i, Galilei'nin Yaşamında Kerim Afşar'ı, Mevlana Aşk ve Barış Çığlığı'nda Semih Sergen'i izlemiş olmak efsanedir, ayrıcalıktır.
Devlet Tiyatroları kadar muhteşem oyunları ve sanatçıları, Ankara Sanat Tiyatrosunda da izlediğimi yazmazsam çok saygısızlık etmiş olurum galiba......



 
 

Bugün İstanbul'da diziler ve filmlerde oynayan bir çok oyuncuyu, bir zamanlar Ankara'da  son yılların moda deyimiyle canlı performansla izlemiş olmanın apayrı bir havası vardır bizim için. Tiyatro seyircisi olmak bir tutkudur, lakin Büyük Tiyatroda sahnelenen operaları da hayranlıkla izlerim mümkün olduğunca sık.
Rabbim bazı insanlara çok özel, güzel, hatta muhteşem yetenekler vermiş, bunca şahane sanat eseri yüzyıllardan gelip bizlere ulaşıyor, ruh dünyamızı okşuyor, besliyor, geliştiriyor. Teknolojinin son katkısı ise operalardaki çoğu italyanca  şarkı ve konuşmaların türkçe çevirilerinin sahnenin en üzerindeki küçük bir perdeden yansıtılması. Oyunun konusunun anlaşılmasına katkıda bulunuyor kuşkusuz......



 
 

Sahnenin tozunu yutmak deyiminin anlamı sadece sanatçılar için kullanılmamalı bence. Tiyatro izleyicisi de sahnenin tozunu bir kez yutunca mümkün değil bir daha iflah olmaz artık.....

Ekim ayı geliyor çok şükür, perde diyeceğiz. Nice güzel oyunlar izleyebilme hayaliyle ve heyecanıyla kalbim çarpıyor.....


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

.