Canım kardeşlerimle İzmit'te geçen çocukluğumuz çok
eğlenceliydi. Ben dört kardeşin en büyüğüyüm. Üç yaşımdan beri bana "sen ablasın"
dendi ve hep abla gibi davranmam beklendi. Sanırım bana verilen bu rolü, sadece
kardeşlerime değil çevremdeki herkese bir kaç istisnanın dışında gayet
olgunlukla hatta memnuniyetle yerine getirdim.
Çocukluğumuzda İzmit bu kadar kalabalık değildi,
körfez kenarında sakin bir şehirdi. Çarşı esnafı hemen hemen herkesi
tanır, mahalleler de ise herkes birbirinin hikayesini bilirdi.
Şehrin en önemli aktivitesi kurtuluş günü olan 28
haziran ile başlayan ve bir ay süren fuardı. Fuar zamanı hemen her
akşam aileler çoluk çocuk hep beraber fuardaki standları gezerlerdi.
Firmalar standlarında şeker, balon, şapka, broşür gibi promosyon vermeye
başlamışlardı o yıllarda. Dondurma, çekirdek veya haşlanmış mısır mutlaka
alınırdı. Çocuklar lunaparka girmek ve oyuncaklara binmek için tutturunca
büyüklerde çocuklarıyla beraber oyuncaklara binerek eğlenirlerdi. Gecenin
finali çay bahçesinde yapılır, bir yandan çay içerken bir yandan da açıkhava
gazinolarından gelen müzik dinlenirdi. Fuardaki gazinolara İstanbul’dan
ünlü sanatçılar gelirdi, her fuar zamanı en az bir kez annem ve teyzemlerle
kadınlar matinesine giderdik.
O yıllarda şehrin ortasından demiryolu geçerdi,
demiryolunun korkulukları sadece en merkezi yerlerde vardı, biraz yan
mahallelerde korkuluk olmadığı için senede birkaç kez ölümlü kaza olurdu.
Buna rağmen ben ve benim bir küçüğüm olan erkek
kardeşimle okula gidip gelirken demiryolunun korkuluksuz olan mesafesinde ahşap
traverslerden zıplayarak yürürdük veya koşarak yarışırdık. İkimiz de sevimli,
heyecanlı ve hareketliydik. Muzurluk ve eğlence peşindeydik hep. Okul yolu
uzundu ne yapalım! Şimdi ki gibi okul servisleri yoktu, mecburen yürüyerek
gidip geldiğimiz okul yolunu sıkıcı olmaktan çıkaracak aktiviteler icat
ederdik. Özellikle okul dönüşünü eğlenceli hale getirmeden hiç olur mu? Yol
boyu her gün başka bir apartmanın zillerine basıp kaçardık. Teyzelerin
yukarıdan "kim o, kim o" diye bağırması bize komik gelirdi. Hiç
yakalanmadık ama……
Bir defa da çok yaramaz bir arkadaşımızın aklına uyup
teyzemin oturduğu apartmanın sigortalarını gevşettiğimizi hatırlıyorum,
herkesin elektriklerin kesildiğini zannetmesi çok komik gelmişti bize, eve
gidip neşe içinde anneme anlattığımızda sıkı bir ceza! yemiştik.
Evimizin olduğu sokakta kocaman boş ve bataklık arsalar vardı ve kurbağa doluydu. Kurbağaları yakalamaya çalışırdık, annem kurbağaya ellerseniz ellerinizde siğiller çıkar diye bizi korkuturdu. Kardeşim tehlikeli muzurlukları da ihmal etmezdi, bir kaç defa elektrik prizlerini çivi ile kurcalarken elektrik çarpmıştı, tabii ki onu kurtarayım derken beni de.
* *
* * * *
Şimdi hepimiz kocaman insanlar olduk, çoluk çocuğa
karıştık çok şükür. Farklı şehirlerde yaşasak ta sık sık bir araya geliriz ve
birbirimizi çok severiz maşallah. Her birimiz fiziksel ve huy olarak
farklıyız. Aynı anne ve babanın evlatları, aynı ortam ve koşullarda
yetişseler bile farklı özelliklere sahip olabiliyorlar. Fakat bir insan
yedisinde neyse yetmişinde de aynıdır derler ya, çok doğru.
Ben ablalık rolüm gereği ,her zaman her yerde
sorumluluk sahibiyimdir. Kardeşlerimin ihtiyacı olduğunda hemen
yanlarındayımdır, elimden geleni yaparım. Bu rolümün dışında ise aynen
çocukluğumdaki gibi çılgın, hareketli ve neşeliyimdir. Annem bazen beni yaşının
insanı değilsin diyerek eleştirir sağ olsun.
Benim küçüğüm erkek kardeşim yine çok şakacıdır, hoş
sohbettir, kalenderdir, alçak gönüllüdür, herkesin yardımına koşar ama
kendisine özen göstermediği için çok kilo aldı son yıllarda, yine de
yakışıklıdır benim canım kardeşim.
Kız kardeşim kibar, zarif, her zaman düşünerek
davranan, kimseleri kırmayan haza hanımefendidir. Derin düşüncelidir, iç
dünyasında neler yaşadığını bazen algılayamam ve ona ulaşamadığımı düşünerek
çok üzülürüm. Ailemizde herkesin kalbine dokunacak ince davranışları
vardır. Yeğenlerinin kıymetli teyzesi ve halasıdır o.
En küçük erkek kardeşim ise yine çok yakışıklı ve iyi
huyludur. Biraz mesafelidir, moda tabirle "cool". Bebekken kafa üstü
düşürdüğüm için vicdan azabı duymayayım diye Rabbim onu hepimizden daha zeki
yaptı şükürler olsun. Biz üç büyük kardeş annemin ve babamın disiplini ve
baskılarıyla lisede ders çalışarak üniversite sınavına hazırlanmış ve
kazanmıştık. Ama en küçük kardeşimize ne annem ne de babam bir gün bile ders
çalış demedi. O her zaman kendi ders sorumluluğunu bildi ve başarılı oldu.
Yetişkin bir birey olduğunda da her konuda çok fazla sorumluluk sahibi
davranmayı kendisine yaşam mottosu yaptı. Fakat önemsiz bir sorun için
bile kendini üzüp tansiyonunu yükselttiği zaman çok kızıyorum ona. Biraz
rahat ol, boş veeeeeeer canım benim.
Rahmetli babacığım ve sevgili anneciğime bizlere verdiği sevgi, emek, değerler, disiplin ve diğer iyi özellikler için binlerce teşekkürler. Çocuk yetiştirirken biraz disiplinin gerekli olduğunu onlardan öğrendim.
Rahmetli babacığım yasakları koyarken nedenlerini
açıklardı her zaman. Günümüzde çocuklarımıza aynı disiplini uygulamak mümkün
değil şüphesiz. Ne bizler aldığımız eğitimler ve dünya görüşümüz nedeniyle
baskıya varan disiplinden yanayız, ne de şimdiki çocuklar ve gençler kurallara
tahammüllü. Ancak sevgi, güleryüz, anlayış ve konuşarak bilgi deneyim
paylaşımıyla çocuklarımızı yetiştirmeye çalışıyoruz. Allah herkesin evladını
korusun.
Fotoğrafa bayıldım:)
YanıtlaSilKardeşlik sahiden ne hoştur. Gülümseyerek okudum. Yüreğine sağlık:)
Çok güzel yazıyorsun...,okurken o yıllara gittim, gözlerim doldu.
YanıtlaSil