1 Aralık 2014 Pazartesi

Kıyafetiniz ile Karşılanır, Düşünceleriniz ile Uğurlanırsınız!






Genç kızlığa adım attığım ve sonraki yıllarda hep güzel giyinmeye heves ettim. Ancak bir türlü giyim tarzımı oturtamadım. Bu benim zevkim diyebilmek yıllarımı aldı.....
İlk gençlik yıllarımda kimi güzel ve havalı bulsam onun kıyafetine benzer bir şeyler bulup o kişiye benzemeye çalışırdım. Bu kişi, bazen Ses ve ilerinde beğenip fotoğraflarını kesip sakladığım ünlü birisi bazen de yakın çevremde bulunanlar oluyordu. Laf aramızda hayal kahvem bloğunun yazarı sevgili arkadaşım güzel ve havalı bulduklarımın başında yer alırdı, hele rahmetli anneciği muhteşem derecede güzeldi ve çok asil bir giyim tarzı vardı.
Gelelim benim tarz oluşturma meseleme, küçük bir şehirde yaşadığımız için ailem ve çevremiz mutaassıptı, dekolte giyinmem kesinlikle yasaktı.... Önce annemle tartışırdık neyi giyip giyemeyeceğim konusunda, sonra bazı kıyafetlerimi babam kesinlikle veto ederdi. Ben de  o yasaklanmış kıyafeti gizlice giymek için fırsat arardım ve giyerdim mutlaka. Babam yakaladığında da evde kıyamet kopardı tabii ki……
Şimdi o yıllarda çekilmiş fotoğraflarıma bakıyorum da, her fotoğraf ayrı bir konseptin temsilcisi adeta. O derece maymun iştahlıymışım yani...... Bugünkü bakışımla komik buluyorum o kıyafetleri ama fotoğraflardaki yüz ifadelerimde ise memnun bir özgüven görüyorum. Aaaaah ergenlik yıllarım, aaaah gençlik işte....
Ardından üniversite yılları, bu sefer de 80 öncesi üniversitelerdeki grupların baskıları, makyaj yasak, renkli giyinmek yasak. Herkes haki renkli parka, siyah kazak, kareli gömlek, blucin ve ayaklarda düz botlar giyiyor. Aman yarabbim, mümkün değil..... Bana hiç yakışmaz bunlar, beni şişman, kısa ve çirkin gösterir, herşeyden önemlisi bu benim zevkim değil. Tabii ki bu kıyafetleri hiç bir zaman asla ve kat'a  giymedim..... 
Şaşkına dönmüştüm, peki ben nasıl bir tarzda giyinecektim?
Yine memlekette babama yaptığım gibi çaktırmadan, fazla göze batmayan bir tarz yapmaya çalışıyordum kendime. Ne onlar gibi tek tip, ne de tamamen kendi istediğim gibi. Hep iki arada bir derede durumu. O zamanlar stressten ve sürekli ders çalışmaktan en az on kilo almıştım. Artık kıyafet seçerken zayıf göstermesine de dikkat etmek zorundaydım. 
 Üniversitenin ilerleyen yıllarında İstanbul'a Cerrahpaşa Tıp Fakültesine geçiş yaptım, burada kesinlikle daha özgür bir ortam vardı, kimse kimseye karışmıyordu artık. Daha renkli, süslü, havalı ve cıvıl cıvıl kıyafetler giyinmeye başlamıştım. O yıllarda outlet mağazaları ve AVM'ler olmadığı için öğrenci harçlığımla Fındıkzade pazarından markaları kesilmiş ama güzel ürünler bulup alabiliyordum. O zaman ki fotoğraflarıma bakınca "fazla rengarenk giyinmişim" diye komik bulup gülüyorum.
Mezun olup mecburi hizmet için bir orta anadolu şehrine gittiğim zaman, “aday memur” olmuştum artık. O yıllarda kadın memurların etek giyme zorunluluğu vardı, mesai saatlerinde pantolon giymek kesinlikle yasaktı. Mecburi hizmet fotoğraflarımda, küçük bir şehirde yaşamanın ağırbaşlı duruşuna memur ve doktor hanım olmanın verdiği sorumluluk eklenince 23 yaşındayken şu anda bile giyemeyeceğim kadar ciddi hatta daha çok orta yaşlarda bir hanım teyze gibi giyinmiş olduğumu görüyorum ve üzülüyorum. En güzel yıllarımda yaşlı teyzeler gibi giyinmiş olduğum için. Çok şükür memurlara pantolon giyme serbestliği 2002 yılında verildi. Uzun bir süre kıtlıktan çıkmış gibi sadece ve sadece pantolon giymiştim......
Anne, evli, memur ve ilerleyen yıllarda bürokrat kimliğimle uyumlu olacak kadar usturuplu; ancak beni mutlu hissettirecek, bana giyinme ve süslenme keyfi verecek kadar güzel bir giyim zevkimin oturması yıllarımı aldı. Yani zarif, kaliteli, modern, havalı ama sade, daha genç ve zayıf gösteren bir  tarz. Kıyafeti oluşturmayla iş bitiyor mu? Tabii ki hayır. Makyajı, takısı, ayakkabısı, çantası, saç modeli, rengi, parfümü derken bayağı bir emek ve masraf.
En önemlisini yazmayı geciktirdim galiba, ekonomik olması da lazım. Bu zor durumu başarmak pek kolay olmuyor benim için. Bir çok hemcinsim gibi sezon ortasında başlayan yüzde yetmiş indirimleri takip ediyor ve outlet mağazalarına gidiyorum.
Zayıf ve gençken paramız yok veya ailemizden aldığımız için sınırlı, satın alabilecek kadar parayı kazandığımız zaman ise gençlik geçiyor, kilolar artıyor...... 
Her ne olursa olsun insan kendi bedenini kabul etmeli, sevmeli, beğenmeli ve şükretmeli. Kendi zevkine uygun giyinmek için vakit ayırmalı, çünkü düşüncelerinizle uğurlanıyorsunuz ama kıyafetinizle karşılandıktan sonra düşüncelerinizi anlatma fırsatını buluyorsunuz. Nasrettin hocadan beri "ye kürküm ye" devam ediyor yani......
Bu nedenle  hayattaki duruşumuzu yansıtabilen, mesleğimize, zevkimize ve bütçemize uygun "bu benim tarzım" diyebileceğimiz bir tarz edinmek hem kendimize olan güvenimizi artırıyor hem de çevremizdekilerin bize olan saygısını.
....

4 yorum:

  1. Burdan buyrun:))

    http://hayalkahvem.blogspot.com.tr/2012/01/kahve-molas-is-hayatnn-giyim-kalplar.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Hayal Kahvem,
      pişti olmuşuz anlaşılan. Sizin biraz protest yazılarınızı keyifle okuyorum.
      Teşekkürler.

      Sil
  2. ilk öğretmen olduğumda Anadolunun bir kasabasına gidince annem uzunca bir etek dikmişti. O zaman etek zorunluluğu vardı. bir de görev yaptığınız yer küçük olnca mecbur kalıyorsunuz. Şimdi de küçük bir kasabadayım ve kızımı bende ileri de kısıtlarım diye düşünüyorum :)

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Buket hanım,
    yorumunuz için teşekkür ederim. Bizim yaşadığımız süreçten etkilenerek kızınızı kısıtlamayın lütfen. Bugünün gençleri bizim zamanımızdan daha özgüvenli ve kendi kararlarını vermekte başarılılar. Kızınızla beraber mutlu, sağlıklı ve gönlünüzce yaşayacağınız güzel günler dilerim.

    YanıtlaSil

.