18 Şubat 2015 Çarşamba

Bu Son Olsun




Geçen hafta yaşanan bir genç kıza, taze bir fidana, bir evlada, bir insana yapılan tecavüz teşebbüsü ve hunharca cinayetin üzüntüsü, yeisi (karamsarlığı) ve korkusu içindeyiz hepimiz.

Birkaç dakikalık iğrenç nefis yenilgisi (en yazılabilir kelimeler) için, bu nasıl bir infilak  durumudur ki kadınların, genç kızların ve çocukların hayatları karartılıyor, işkenceler yapılıyor, yok ediliyor ve onlarla birlikte anneleri, babaları, kardeşleri, sevenleri yaşayan ölülere döndürülüyor. Bu olaylar neticesinde toplumun vicdanı derinden sarsılıyor, yaralanıyor, herkesi öfke, çaresizlik, savunmasız olma korkuları sarıyor..... 

Gazetelerde okuduğum, televizyonlarda duyduğum bir çok şiddet ve vahşet haberinin yanı sıra hekim olarak başvuran hastalarımdan gözyaşları içinde dinlediğim ya da katıldığım toplantılarda, komisyonlarda anlatılan yaşanmış olaylardan; bir kadın, bir insan, bir anne olarak her zaman çok ürktüm, çok korktum, günlerce kendime gelemedim. Yine öyle bir ruh hali içerisindeyim....... 




 
Düşünüyorum da..... her kadın gibi hep korkuyla yaşamışım hayatım boyunca, her zaman dikkatli biraz paranoyak biraz obsesif kompulsif bir yaşam….. Hatırlayabildiğim en eski hatıralarımdan biri annemin ve babamın beni korumak için küçücük bir çocukken bile hiç kimsenin kucağına oturtmadıkları. Sonraki yıllarda ağabeyi olan kız arkadaşlarımın evine asla göndermediklerini, ekmek almak için gittiğim bakkal dükkanında kimse yoksa kapıda durarak satın alacağım şeyi istememi, dükkanın içine girmememi, inşaatların önünden geçmememi, kaldırımın yola yakın kenarından yürümememi tembihlediklerini ve beni ciddi şekilde korkuttuklarını hatırlıyorum. Taciz olarak niteleyebileceğim bir anım, ilkokulun yan tarafındaki binanın girişinde bulunan ayakkabı tamircisi dükkanındaki en az altmış yaşlarındaki tamirci ile ilgili. Üç kız arkadaş tamir için ayakkabı götürmüştük,  tamirci erektil mahrem yerini göstererek oturuyor ve şarkı söyleyerek ayakkabıları tamir ediyordu. Elimizdeki ayakkabıları bıraktığımız gibi dükkandan kaçmıştık, 10-15 dakika sonra babamla ayakkabıyı almak için gittiğimizde ise hemen önlükle önünü örtmüştü. Bir diğer anım ise benden beş yaş küçük, tombiş, sarışın, güzel bir çocuk olan teyzemin kızı Esra’yı yüksek bir duvarın üzerinde anahtar aratma bahanesiyle poposundan tutup kaldıran; geri zekalı, ihtiyar şiş göbekli adama kitap dolu okul çantamla defalarca vurmuştum.
Ortaokul öğrencisiyken, ev okul arasında mahalleden en az iki üç kız arkadaş birlikte gidip gelir, birbirimizi kollardık. Kızları takip etmek çok yaygındı galiba, bizi sessizce bir köpek gibi takip eden tipler olurdu. Laf atılması, otobüste fortçuluk zaten sokağa çıkmanın bedeli olan kabul edilmiş çaresizlikti her genç kız için.

Daha sonra üniversite okumak için ilk kez evimden ayrılarak uzak bilmediğim bir şehre gittim, ailemin ve uzak akrabalarımın binlerce nasihati ile. Üniversite ve daha sonra mecburi hizmet yıllarında yaşadığım şehirlerden memleketime gidip gelirken yaptığım on saatlik otobüs yolculuklarında ihtiyaç molasına inmekten çok korkardım. Şoför, muavin, yolcu fark etmez birisi mutlaka takip edip laf atardı.  Sabahın erken saatinde otobüslerin otogara girmeden şehirler arası yolun kenarına yolcu indirmelerinin adet olduğu yıllarda, memleketime gelişlerimde canım kardeşlerim beni saatlerce yolun kenarında beklerlerdi. Ama birkaç defa, son sürat gaza basan otobüsün en az iki saat erken varması nedeniyle alacakaranlık bir vakitte bavulumla yolun kenarında kalmışlığım, o yıllarda cep telefonu olmadığı için eve haber veremeden bavulumu sürükleye sürükleye korku içinde eve varmışlığım vardır çok şükür.   



 
 

Bu yaşımda bile, çok sevmeme rağmen çiçekler ağaçlarla bezeli güzelim parklarda, yeşil alanlarda dolaşmaktan hep korkarım. Değil yalnız başına küçük çocuklarla veya bir kız arkadaşımla dolaşmaya bile "ya başımıza bir şey gelirse korkusuyla" çekinirim. Günlerdir sosyal medyada yer alan İngiliz yargıcın kararı gerçekten ne kadar yerinde ve etkileyici bir karar olmuş diye düşünüyorum. (İngiliz yargıç, gece yarısı parktan geçen kızı korkutan adama, 7 yıl, 7 gün hapis cezası verince, şaşıran gazeteciler sormuşlar; "adam kıza elini bile süremedi. Kaçan kızın çığlıklarına yetişenler de adamı yakaladılar. Bu 7 yıl, 7 gün çok değil mi?" yargıcın yanıtı hukuk tarihine geçecek düzeydedir. " Kızı korkutmanın karşılığı 7 gündür. 7 yıl ise ingiliz kızlarının gece yarısı parkta dolaşma özgürlüklerine saldırmanın cezasıdır.")
Kişilere yönelik taciz, tecavüz, soygun amaçlı darp gibi olaylar tüm dünyada yaygın olmasına rağmen; kişisel koruyucu teknolojik  tedbirler neden yok, ya da neden yetersiz kaldı anlamak mümkün değil. İnsanlar paralarını, arabalarını, evlerini, iş yerlerini korumak için bir çok alarm sistemleri geliştirdiler ama bu kadar ileri teknolojilere rağmen neden kişileri de koruyan alarm sistemleri günlük yaşamda kullanılmıyor hala. Yıllar önce 1989 yılındaki Romanya ile ilgili haberlerden birinde, Nikolay Çavuşesku veya eşi Elena  Çavuşesku’nun dişlerine yerleştirilmiş bir takip cihazından bahsedilmişti. Bugünün teknolojisi ile böyle bir durumda kişinin dişlerini birbirine vurması ile harekete geçerek ailesine alarmla haber verecek bir sistemin yapılabilmesi çok mu zor. Veya alarmlı, koruyucu kalkanvari bir sistem........

  



Kadına şiddet ve tecavüz insanlığın en büyük ayıbı ve utancıdır. Dünya sinemasında konunun işlendiği çok etkileyici iki film  hatırlıyorum.
1988 yapımı, Jodie Foster'ın  en iyi kadın oyuncu Oscar'ını aldığı, The Accused (Sanık) filminde; tecavüz mağduru bir kadının, tecavüzcülerin aldıkları hafif cezaya karşı, savunma avukatı (Kelly McGillis) ile birlikte mücadelesini anlatılıyordu.
1993 yapımı Sylvester Stallone, Sandra Bullock’un oynadığı, kusursuz gelecek ütopyası temalı bilimkurgu ve aksiyon filmi olan  Demolition Man (Cezalandırıcı) ise; 2032 yılında San Angeles şehrinde (Los Angeles ve San Fransisco birleştirilmiş) geçiyordu. Suçlu insanların yerin altında bir tünelde dondurulduğu, şiddetin çok azaldığı, ateşli silahların ancak müzelerde görüldüğü, insanların barış içinde yaşadığı bir dünyayı anlatıyordu. Filmde Sandra Bullock, AIDS ve cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmak amacıyla partnerinin ve kendi başına bir cihaz takıp karşılıklı koltuklarda oturarak beyin dalgaları yoluyla seks yapıyordu.





Aslında tüm insanlar günahsız mini minnacık, melek yüzlü bebekler olarak doğuyorlar,  daha sonra bazılarının beyninde bir yerlerde bir şeyler nasıl ve ne şekilde etkileniyor ki  değişime uğrayarak saldırgan, vicdansız, acımasız, merhametsiz, insaniyetten uzak, canavarlara dönüşüyorlar. Kadınların, çocukların ve savunmasız her bireyin şiddet görmesinin, öldürülmesinin önlenmesi, cinsiyet ayırmaksınız her vatandaşın canının, haklarının korunması konusunda toplumun her kesiminin üzerine düşeni yapmak için daha çok çalışması gerekiyor. Şüphesiz bugüne kadar kurumsal olarak birçok araştırma ve analiz yapılmış olup eylem planları doğrultusunda çalışmalar başlatılmış ve sürdürülmektedir. Ancak yapılanlar yeterli olmuyor ki bu vahşet hala bitmedi. Hukuk, emniyet, psikoloji, sosyoloji, çocuk ergen sağlığı, üroloji, teknoloji, güvenlik sistemleri, televizyon, gazete, dergi, medya sektörü, reklamcılık, güvenli internet ulaşımı, edebiyat, felsefe, sanatçılar, din alimleri, toplum önderleri, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, ilgili tüm kişi ve kurumlar tarafından  "multisektörel yaklaşım" ile bilimsel olarak güncel analizler yapılmalı, önlemler alınmalı ve yapılan çalışmalar hızlandırmalıdır.
Devletimiz tüm kurumları ile "sosyal kültürümüzde ve ortak yaşama kültüründe güçlü bir bilinçlendirmenin, bir seferberliğin başlatılması, güçlü bir iradenin sergilenmesi" için gereğini mutlaka en kısa zamanda yapacaktır.......



9 yorum:

  1. Evet Ankara Havası çok güncel bir o kadar da tarihi sorunumuzu açık yüreklilikle dile getirmişsin.Eminim daha duygularının bir kısmını da yazmamışsındır.ŞİDDET...Ama her türlüsüne karşıyız.Fiziksel şiddet ,psikolojik şiddet ,demokratik haklarımıza uygulanan şiddet,işyerinde ,trafikte v.s. ama mutlaka birine bir şekilde maruz kalınıyor.Başımızı çevirdiğimiz heryerde insana ya da hayvana şiddet uygulanıyor.Bazen okuduğum ya da gördüğüm haberlerle yüreğim sıkışıyor.Nasıl çözülebilinir bilemiyorum ama ümit ediyorum ve dua ediyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Jasmin,
      "sosyal kültürümüzde ve ortak yaşama kültüründe güçlü bir bilinçlendirmenin, bir seferberliğin başlatılması, güçlü bir iradenin sergilenmesi" için öncelikle yetkili kurumların önderliği, sonra da annelerin özellikle de erkek çocuk sahibi annelerin evlatlarını sevgi, saygı ve iş bölümü içinde yetiştirmeleri gerekiyor......

      Sil
  2. kalemine sağlık..çocukluğumu hatırladım birden..erkeklerden korkarak yaşadık yıllarca..şimdi lafla taciz yok gibi.eskiden sokakta bile yürüyemezdik.ve erkeklerin laf atması çok normal karşılanırdı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkür ederim. Umarım bundan sonra yapılacak bilinçli kültürleme çalışmaları ile ülkemizde şiddet azalır ve kadınlar ürkmeden, korkmadan yaşayabilirler.

      Sil
  3. kalemine sağlık.Çocukluğum genç kızlığım boyunca yasadığım erkek korkusunu hatırladım.

    YanıtlaSil
  4. aaa! iki filmi de seyretmemişim... du bi bakayım:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu iki filmi çok yıllar önce televizyonda izlemiştim.
      The Accused (Sanık) filminde zaten tamamen konu işleniyor, çok sarsıcı.
      Demolition Man (Cezalandırıcı) filminin genel olarak konusu farklı gibi görünse de yukarıda yazmış olduğum sahne, meslek hayatımda üreme sağlığı ve sorunları ile ilgili çalışmalar yapmam nedeniyle özellikle dikkatimi çekmişti......

      Sil
  5. Ne yazıkki cinsel istismar her yaşta ve her yerde yaşanabiliyor.Bu sadece bizim toplumumuzun değil,tüm insanlığın sorunudur.Basında ve sosyal medyadaki gibi yargısız infaz yapıp kişileri ve zümreleri suçlamadan, sorunun çözümüne yönelik üretkenlik çabanız haza entellektüel bir yaklaşımdır.Tüm tedbirler ve ahlaki eğitimlerle birlikte Allah evlatlarımızı iyi insanlarla karşılaştırsın!
    Sevgi ve muhabbetle

    i insanları suçlamadan v

    YanıtlaSil
    Yanıtlar

    1. Yorumunuz için teşekkür ederim. "Sosyal kültürümüzde ve ortak yaşama kültüründe güçlü bir bilinçlendirmenin, bir seferberliğin başlatılması, güçlü bir iradenin sergilenmesi" için herkes üzerine düşeni yapmalı.....

      Sil

.