12 Şubat 2015 Perşembe

Memleketimde Birkaç Keyifli Gün.....


 


Annem ve kardeşlerimle hasret gidermek için bir kaç günlüğüne memleketim İzmit'e gitmek beni yine çok mutlu etti ve geçmiş günler, anılarım beni sardı sarmaladı, yıkadı, iyileştirdi…….
İzmit'e gidince ailemle buluşup biraz muhabbet ettikten sonra ilk yaptığım şey, Fethiye caddesinde yukarıdan aşağıya yürüyüşe çıkmak. Ardından demiryolu caddesinden eski mahallemize doğru devam ederek çocukluğumda oturduğumuz evlerin önünde durup balkonda, pencerede, sokakta anılarımı ve o yaşlardaki hayalimi aramak.


 

 
Daha sonra okuduğum okullara giderim. Önce Ulugazi İlkokulunun bahçesinde birinci sınıfta bir elinde kartopu tatlısı (patlamış mısırın kırmızı renkli şekerle yapıştırılarak portakal boyutunda yuvarlanmış hali) bir elinde simitle koşan, sonraki yıllarda milli bayramlarda mikrofonla şiir okuyan (unuttuğu satırları uyduran) tombiş yanaklı kız çocuğu hallerimi,  baba şefkati ve ihtimamıyla bizleri yetiştiren, okuma sevgisi ve özgüven aşılayan sevgili ilkokul öğretmenim Necmettin Uğur'u, sınıf arkadaşlarımı hayalimde canlandırırım.


 
 

Mutlu mesut yolda yürürken, bir anda 1999 depreminde yıkılan binaların yerine yapılan yeni binaları görünce hüzünlenirim, şehrimin yaşadığı acılar ve kaybettiğimiz tanıdıklar canlanır gözümde ve ruhlarına Fatiha okurum.....
30-40 yıllık binaların önünden geçerken iyi hissederim kendimi, onları bıraktığım gibi eski yerlerinde bulduğum için. O binalarda oturan aile dostlarımızı hatırlar, hala orada oturan varsa uğrar hatırlarını sorarım.....





Oradan İzmit Ortaokuluna doğru yürürüm, önündeki banklara oturur soluklanırım biraz. Ergen halim canlanır gözlerimde sıska, saçları uzun iki örgülü, ön sıralarda oturan, kompozisyon yarışmalarına katılan, neşeli, heyecanlı, arkadaş canlısı ve okulunu seven. Çok çalıştığım sosyal bilgiler sınavında tuvaletim geldiği için erken çıkmak zorunda kalışımı hatırlarım birden. Sonra beden eğitimi dersinde E. öğretmenin bacaklarıma vurduğu sopanın korkusuyla üç katlı kasadan atlamak zorunda kalışımı, atlayamayışımı, boynumda fıtık başlangıcı olmasını ve haftalarca boynumu hareket ettiremeyişimi. Ömrüm boyunca biraz zorlayınca boynumda bir ağrı hissettim, acaba beden eğitimi derslerinde hala kasadan atlama var mı?
 


Ortaokulumun tam karşısında lisem vardır. İzmit Lisesinin bahçesine girer dolaşırım, bahçe ve binanın merdivenleri, bir çok töreni, arkadaşlarımı ve öğretmenlerimi hatırlatır.
Gençliğimin ilk yılları, biraz ürkek, fazlasıyla kırılgan, edebiyat dersini çok seven, bol bol kitap okuyan, şiirler yazan, şarkı sözleri ezberleyen, romantik. Fransızcayı bana sevdiren Firuzan öğretmenim ve elmalı turtaları, lise ikinci sınıfta matematik dersinden birinci dönem aldığım zayıf notlardan sonra matematik öğretmeni olan rahmetli babacığımın çalıştırması sonucu yüksek not aldığımda inanamayan M. öğretmenin beni küçümsemesi ve üniversite sınavına hazırlık telaşesi anılarım "hatırla, hatırla beni" diye sıraya girer.....


 

Senede en az üç dört defa bu anılarda dolaşma ritüelini tekrarlarım, ilginç bir şekilde bu  nostalji hem hüzün verir hem de keyif.
Ertesi gün ailemle birlikte Seka parka gittik. İzmit'liler için son beş yılın alışkanlığı, keyfi ve güzelliği. Çünkü İzmit'te doğup büyümüş, sonraki yıllarda her zaman şehre gelip giden bir insan olarak deniz kenarında bir şehirde yaşadığımızı pek hissedememiştim.

 
 

 
 
Çocukluğumda 28 haziranda açılan ve bir ay süren fuarda dolaşırken körfezin en ucundaki denizi görürdüm sadece. Seka parkın yapılmasıyla deniz kenarında bir şehirde yaşadığımızı anladım. Barselona sahili gibi güzel hatta muhteşem, şahane, harika bu parkı yapanlara çok teşekkürler…….




Seka parka gelip te balık ekmek yemeden olmaz, denize karşı çay içeriz, yazın muhteşem lezzette dondurmalar vardır sahildeki kafeteryalarda, servisleri de çok şıktır kesinlikle.....
Hava şubat ayı olmasına rağmen çok güzeldi ama ailece  gripten yeni çıktığımız için dondurma yerine pamuk helvayla yetindik, balık ekmeğimizi yedik, çayımızı yudumladık afiyetle. Yeğenlerimle çocuklaştım, ailece bindiğimiz büyük salıncakta sallandık, eğlendik, koştuk, aletlerde spor yaptık, çocuklar ginger ve bisiklete bindiler.







Çocukluğumdan kalma bir salıncak anım vardır. Sekiz yaşında bir oyuncaktan diğerine deli deli  koştuğum bir park gününde, tahta salıncakta ayakta sallanan beşinci sınıfta okuyan şımarık bir kızın kafamın tepesine salıncağın tahtasını çarpmasıyla yere yapışmıştım. Kafamdan kan fışkırıyordu ve annem çıldırmış bir durumda ne yapacağını bilemeden bağırıyor ve yaşlı bir adam mendiliyle kafamdaki yarayı bastırıp kanı durdurmaya çalışıyordu, hatırladığım.... Sonra canlı canlı  pens dikiş takıldı iki tane ve bir gün beni uyutmadılar beyin kanaması korkusuyla. Kafamda iz kaldı ve bu nedenle saçımı ortadan ayırmadım hiç........



 

Bir kaç satırcık hemşehricilik ile ilgili yazmak istiyorum. Sanırım hemşehricilik duygusunun diğer şehirlere göre oldukça zayıf kaldığı şehirlerden birisidir İzmit'li olmak.
Bunca yıldır Ankara'da yaşarım, bir çok devlet dairesinde ve çeşitli iş yerlerinde bildiğim hemşehriler birbirlerini kollarlar, kayırırlar ve ben özenirim. Bu hemşehricilik durumu yazılı basında veya fısıltı gazetesinde eleştiri veya espri konusu olur zaman zaman. Ama aşırıya kaçılmadığı sürece bu güzel bir aidiyet duygusudur, her daim insanları iyi hissettirir, özellikle büyük şehirde yalnızlık hissettirmez.
Ya denk gelmedi, ya da Ankara'da özellikle de sağlık sektöründe İzmit'li kimsecikler yok. İki yıl kadar önce Gazi Üniversitesi Tıp fakültesinde katıldığım toplantıda bir doktor arkadaşın İzmit Derince'li olduğunu öğrendiğimde, geçmiş hiç bir ortak anımız olmamasına rağmen çok mutlu olmuş ve sempati hissetmiştim. Şimdi toplantılarda karşılaşınca "n'aber hemşehrim" dediğimizde ikimizde kendimizi özel hissediyoruz ve birbirimizi destekliyoruz. 
 
 




İzmit anılarımı güzel bir tanesiyle bitireyim. En güzel hemşehrimiz Asuman Tuğberk hanımefendi Türkiye güzeli seçildiği zaman gazete ve dergilerde boy boy fotoğraflarını beğeniyle takip etmiştik arkadaşım Nesrin'le. Sonra Alemdar caddesindeki annesinin butiğinde onu görebilmek için vitrinindeki giysilere bakar gibi yapardık ve hayranlıkla Asuman hanımı seyrederdik, gerçekten çok güzeldi….
İzmit anılarım bugünlük bu kadar........





7 yorum:

  1. Sıla hasreti çekmemizin nedeni acaba aile veya memleket özlemimi ,yoksa bunlarla birlikte en önemlisi geçmişte kalan ve bir daha tekrarı olmayan hatırılarımızmı?...
    Muhabbet ve Sağlıkla kalın!

    YanıtlaSil
  2. Sizden bir ricam var.Şu kartopu tatlısın satıldığı bir yer bulurda beni haberdar ederseniz çok memnun olurum.Nede olsa onun tadında 70 li yılların çocukluk hatıraları var.
    Muhabbet ve sevgiyle!..

    YanıtlaSil
  3. Baybars bey,
    hepsi bir arada sanırım.
    Kartopu tatlısı bir sokak lezzetiydi, tıpkı pamuk helva, macun, haşlanmış mısır gibi, hakikaten ben de uzun yıllardır görmüyorum. Evde yapmayı deneyeyim bari.....

    YanıtlaSil
  4. Benim yaşadığım şehirde kartopu tatlısı var ama nasıl ulaşabiliriz bir düşünelim.

    YanıtlaSil
  5. Nasıl yani, gerçekten aynı tatlıdan mı bahsediyoruz. Lütfen bir fotoğrafını çekip yollar mısınız bari.....

    YanıtlaSil
  6. yaşattığınız izmit gezisi için teşekkürler.ama anılarımda da yolculuk yaptırdınız bana .o kasalardan ben de atlayamazdım.Çılgın gibi salıncaklara binenlerin teröründen benim de nasiplenmişliğim vardır:)

    YanıtlaSil
  7. Sevgili Sarı Mavì,
    İzmit'e hep birlikte gideriz inşallah.
    Beden eğitimi dersinde benim gibi kasadan atlayamayan birisi daha varmış.....
    O yıllarda şöyle hayal kurardım, "büyüyünce yetkili bir Makam'a geleceğim ve kasadan atlamayı ders programından (müfredattan) kaldıracağım". Henüz nasip olmadı, kısmet...,..,

    YanıtlaSil

.