24 Aralık 2015 Perşembe

Ortak Sırrımız Olan Fizyolojik Hikayeler.....






Mesleği hekimlik olanın, insanın fizyolojik durumları, sağlığın korunması için yapılması gerekenler ve hastalara uygulanacak tedavi hakkında konuşması şüphesiz ki normaldir ve de görevidir ……
Fakat hekim bile olsanız bazı konuların toplum içinde konuşulmasından çekinilir, kaçınılır hatta ayıp karşılanır….
Hekim ve kadın (bağyan diyenlerde var biliyorsunuz) olarak, konuyla ilgili dikkatimi çeken bir kaç örnek vermek istiyorum...... 

Hafif bir soğuk algınlığı geçirdiğinizde, elinizde küçük bir kesi olduğunda veya yürürken ayağınızı incittiğinizde uzun uzun çektiğiniz sıkıntıyı, yapılan tedaviyi anlatma özgürlüğünüz vardır, ballandıra ballandıra anlatıp size gösterilen ilginin keyfini çıkarabilirsiniz …… 

Ancaaaaaak söz konusu meme, jinekolojik organlar hatta mesane ve barsaklarla ilgili bir hastalık olduğunda mümkün olduğunca kısa bir kaç kelimeyle ve alçak sesle usulca konuşarak geçiştirilir, mevcut hastalık basite indirgenir….

Bir anne bebeğini aylarca karnında taşıyıp saatlerce doğum sancısı çektikten sonra  yavrusunu dünyaya getirdiğinde büyük bir şey başarmıştır aslında, yorgundur ve mutludur…..
Ne olur sanki, yaşadıklarını an be an kız arkadaşlarına, annesine, kayınvalidesine, görümcelerine hatta etrafındaki herkese şöyle ağız dolusu anlatsa da içi ferahlasa, ne mümkün….
Şakır şakır kanaması olsa bile gıkını çıkaramaz. Keza adet kanamasından bahsetmek zaten ayıptır adeta suç işlemek gibidir. Böyle durumlar konuşulmaz, yok sayılır…..

Memeye bile göğüs denir bizde, üstelik hekimler bile daha kibar olmak için göğüs der. Oysa göğüs vücudumuzun boyunla karın arasında bulunan, solunum ve dolaşım organlarının yer aldığı bölümüdür. Meme ise göğüs üst ön duvarına bağlarla tutunmuş, süt üreten bezlerden oluşan damla şeklinde bir çift organdır……









Ya tuvalet ihtiyacına yaklaşımımıza ne demeli, insanlar misafirliğe gittiklerinde çişleri gelince utançdan kıvrım kıvrım kıvranırlar. Artık dayanamayacak kadar çok sıkışılınca utana sıkıla "lavabonuz ne tarafta acaba” diye sorulur.

İşte yine bir aldatmaca, sanki tuvalete lavabo (ispanyolca tuvalet) denirse daha kibar olunuyor anlayışı ve sadece el yıkamaya gidiyorum havası….   Halbuki her insanın en doğal ihtiyacı olan bu durum, “bu ortak sır” hiç bir zaman söz konusu edilmez….

Normal olarak yetişkin ve sağlıklı bir birey, gün içerisinde ortalama olarak üç dört saat aralıklarla çişini yapmak için tuvalete gitme ihtiyacı hisseder, çok iyi bildiğiniz gibi …..
Ve  en kısa sürede en yakın tuvalete gitmek zorundadır. Bu süre uzadıkça fiziksel olarak kıvranır, dikkati dağılır, huzursuzluğu artar……

Evinizin dışındayken temiz görünüşlü, suyu akan, tuvalet kağıdı, sıvı sabunu ve kağıt havlusu olan tuvalet bulmak çok önemlidir, eğer kolay ulaşılabilir mesafede varsa ne mutlu size, gönül rahatlığı içinde ihtiyacınızı giderebilirsiniz…..
Ulaşılabilir mesafede olan tuvalet bu özellikleri taşımıyorsa iğrenme ve kıvranma duygularınız birbiriyle savaşır dakikalarca ve kıvranma duygunuz galip gelir doğal olarak......
Hepimizin vardır çaresizce iğrenç tuvaletlere girmişliğimiz zamanın birinde.....





  



Çocukluğumdan beri bir eve misafirliğe gittiğim zaman, evin kötü bir kokusu var mı, tuvalet ve lavabo temiz mi diye çok dikkat ederim.  Eğer bu ayrıntılardan biri bile olumsuz ise zorunlu bir neden yoksa  bir daha gitmem o eve. Elimde değil, kokudan çok rahatsız oluyorum çünkü, hemen midem bulanıyor, tansiyonum düşüyor......
İlkokuldayken okulun tuvaletine gitmeyi annem kesinlikle yasaklamıştı, bu yüzden bir kaç kez eve yetişemeyip kaçırmışlığım vardır.....

Lise yıllarımdan itibaren çantamda sabun ve kağıt mendil taşımaya başlamıştım.....

Mecburi hizmet yaparken gittiğim köy ziyaretlerinde, tuvaletlerin bazen tahta kapısı olurdu bazen paçavra bir şey kapı görevini icra ederdi. Beraber gittiğimiz kız arkadaşlarla birbirimizin bekçiliğini yaparak tuvalete girerdik sırayla. Bu arazi tuvaletlerinde (hela demek daha uygun) üzerine bastığımız tabandaki çürük tahtanın kırılma olasılığı kabusunu yaşardık her defasında….








Bu iğrenme duygusuyla taşındığım her evde klozet kapaklarını mutlaka değiştirdim bazen de klozeti.

Kazandığımız paranın önemli bir bölümünü vererek çocuklarımızı ilkokuldan itibaren özel okula gönderme nedenlerimizin başında gönderdiğimiz okulların temiz ve bakımlı tuvaletlerinde sıvı sabun ve tuvalet kağıdı olmasıdır…..

Uzun yolculuklardaki mola yerlerinin tuvaletlerini hatırlayın, biraz mideniz bulansın, 10 yıl öncesine kadar nasıl iğrenç ötesiydi. Tuvalet pis, su akmaz aksa da sabun yok ya da vıcık vıcık bir sabun parçası, böğğğğğ…..

Son yıllarda tuvalet temizliğine önem veriliyor artık. Şehirlerarası yollarda mola yerlerinin tuvaletleri oldukça temiz ve bakımlı. Özellikle marketinin içinden geçilerek tuvaletine girilen bir benzin istasyonu zinciri bu konuya çok önem veriyor …..

Alışveriş merkezlerindeki tuvaletlerin sıvı sabunu, musluk suyu, kağıt havlusu, dış kapısı, hatta sifonu bile sensörlü artık…..


Ancak hala bir çok tuvaletin dış kapısı ağır ve zor açılır sistemli, bu nedenle ellerinizi tertemiz yıkadıktan sonra yıkamayanların da tuttuğu kapı kolunu tutmak zorunda kalıyoruz, ben elimi kuruladığım kağıdı kapının kolunu tutmak için saklarım fakat daha sonra o kağıdı atacak çöp ararım bir süre….
Bu konuda yeni konsept dış kapı yerine iki duvar arası geçişli mimari ya da sensörlü kapı….

 






Yurt dışı seyahatlerinde ise uzun süre yürümekten olsa gerek, neredeyse saat başı tuvalet aranır. Fast food zincirlerinin tuvaletlerine ancak alışveriş yapınca verilen fişte yazılı şifre ile girilebiliyor……

Gördüğüm en temiz, bakımlı ve güzel tuvalet Paris Champ Elysee'de çok ünlü bir pastanenin ikinci katındaki tuvalet olup Champ Elysee'yi yukarı aşağı turlarken mutlaka iki kere girmişliğimiz vardır, bazen ayıp olmasın diye alışverişte yaptık canım......


Sene 2010'da Barselona Guell parkın tuvaletinde, bahçesinden başlayan uzun kuyrukta sıra bekledikten sonra tuvalete girerken bir kadın görevlinin sadece ikişer yaprak tuvalet kağıdı vermesi (içeride tuvalet kağıdı olmaması) bana çok garip gelmişti….
Tahran’da ise  tuvaletler çok farklıydı, yıkama duşları ve sifon pedalları vardı ama tuvalet kağıdı genellikle yoktu. Kaldığımız bir hafta boyunca bunalıma girmiştim.....

Artık bunları konuşmak ve suya, sabuna, kağıda dokunmak lazım....
Çünkü temizlik imandan gelir…..




4 yorum:

  1. Hiç unutmam bir gün, bir alışveriş merkezinin tuvaletine girmiştim. Ellerimi yıkarken, aynada kapının yanında bekleyen orta yaşlı bir kadını fark ettim. Öylece kapının yanında bekliyordu. Elimi kuruladım. Kapıya doğru yöneldim. Kadın "Ah! Birinin kapıyı açmasını bekliyordum." dedi. Nedeni sordum. "Ellerimi yıkayıp kuruladım da. Kirlenmesin diye kapıya ellemek istemiyorum." dedi. Kapıyı açtım. "Buyrun." dedim. Teşekkür etti. Gitti.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu duruma Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB) diyorlar.....
      Ama lavabo kısmına kamera yerleştirilerek yapılan bir çalışmada, tuvaletten çıkanların %30'u eğer etrafta kimse yoksa elini yıkamıyormuş......

      Sil
  2. evini temiz tut misafir gelebilir kendini temiz tut azrail gelebilir

    YanıtlaSil
  3. Hep tanıdığm bir doktor olsun istemişimdi. Mutluyum! :))

    YanıtlaSil

.