13 Ağustos 2014 Çarşamba

Hayat Bir Gün O da Bugün...





Önceki yazılarımda naftalinli anılarımda gezinmiştim. Bugün “yaşadığımız anın farkında olmanın”, “hayatı ıskalamamanın”, daha popüler deyimiyle “anı yaşamanın” önemi konusunda birkaç satır yazmak istiyorum. Yaşadığımız anın farkında olmak, şu ana odaklanmak, gerisini ya da ilerisini düşünmemektir.  Bir çiçeği koklarken, bir bebeği severken, ibadet ederken, çok sevdiğimiz bir yemeği yerken veya yaparken, dans ederken, fotoğraf çekerken vs. ne yapıyorsanız onu beş duyumuzla ve kalbimizle hissetmektir.
 
Bir çiçeği kokluyorsanız çiçeği koklamak, yemek yiyorsanız yemek yemek, çay içiyorsanız çay içmek, müzik dinliyorsanız müzik dinlemektir. Kokladığınız çiçeğin, yediğiniz yemeğin
içtiğiniz çayın, dinlediğiniz müziğin kokusunu, rengini, biçimini, ısısını, tadını, tazeliğini hatta sesini huşu içinde hücrelerinize kadar hissetmektir. Bunları yapmak bize keyif verir ve de rahatlatır.  Nedeni de çok basittir,  çünkü tamamen o anın içerisinde yaşarız.  
 

 
 


Şöyle bir düşünelim, herhangi bir günün içinde çok nadir örneklerin dışında en az yaptığımız şeydir yaşadığımız anın farkında olmak. Genellikle yaş grubumuza göre ya gelecek hayalleri kurarız ya da geçmişte yaşarız. Gelecek hayalleri kurmak, geçmişle dalaşmaktan daha zararsızdır, umut verir, güzeldir. Ama dozunda olursa. Yoksa o anı algılamamızı engeller ve bizi gerçek dünyadan uzaklaştırır. Bulunduğu anı ve şartları yetersiz bulan ama pozitif düşünen kişiler daha çok hayallerde, bulunduğu anı değersiz bulan genellikle negativist kişiler ise daha çok geçmişte yaşarlar. Bir de yaş ilerledikçe geçmişiyle dalaşanlar, bir türlü hesaplaşamayıp sürekli keşke duygusuyla mutsuzluğun dibinde yaşayan ve yakın çevrelerindekileri de usandıranlar da var. Aslında başımıza gelen olumsuzlukların çoğunlukla nedeni, değiştiremeyeceğimiz geçmişi ve çok fazla müdahale edemeyeceğimiz geleceği sürekli düşünerek zaman ve enerji harcanmasıdır.  

 
 
 

 
Bulunduğumuz anı yaşarken farkına varamayıp hayatın ıskalanmasıdır. 

Süreç beklemediğimiz bir şekilde sonuçlandığında, puzzle’ın parçaları beynimizde birleşir ve yaşanan olaylar anlam kazanır ve deriz ki; keşke şöyle şöyle yapsaydım. Sadece o zamana ait olmak her zaman kolay olmuyor şüphesiz,  farkında olmadan çaba harcamadan hepimizin anı yaşadığı zaman dilimleri olabiliyor, bazen de çok zorlamamıza rağmen başaramıyoruz. Halbuki anı yaşamamızı sağlayan, keyif aldığımız aktivitelere yönelip, rahatlığı burada keşfedebiliriz, anın tam içerisinde. 






Öneriler

Bir hekim olarak yapılacaklar listesini reçete edebilmem kolay değil ama edindiğim deneyimlerle bazı önerilerde bulunmaya çalışacağım. 

                 -Şu anda yaptığınız işten keyif almaya çalışınız
                 -Yavaşlayınız, sakinleşiniz ve şu anda yaptığınız işe tam odaklanınız 
                 -Egzersiz olarak; ellerinizi yıkayınız
                 -Suyun sesini dinleyiniz
                 -Suyun ısısını, sabunun rengini ve kokusunu hissediniz
                 -En son olarak ellerinizin rahatladığını hissediniz 

Bazen yaptığınız iş karmaşık olduğunda veya gözünüze çok geldiğinde daha küçük dilimlere ayırabilirsiniz. Yaptığınız işin daha kolaylaştığını ve keyifli hale geldiğini göreceksiniz.


 


 
 
Sonuç olarak;
Anın farkında olmak, hayatı ıskalamamak ve anı yaşamak. Bir var olma halidir.  Şüphesiz hepimiz hem yaşadığımız tecrübelerden faydalanmalı, anılarımızdan güç almalıyız hem de gerçekleştirilebilir planlar yapmalı ve hayaller kurmalıyız. O an ve mekanda bedenimiz, beynimiz ve kalbimizle bulunmalı, tam bir odaklanma ile her saniyenin farkında olmalı, hissetmeli ve keyif almalıyız. Özellikle daha önce kendileri veya sevdikleri önemli bir hastalık geçirenlerin ya da büyük bir sıkıntı yaşamış olanların hayatı algılama ve yaşama biçimleri değişmekte, hayatın daha fazla farkında olma duygusu ve geçen her anın tadını çıkarma isteği gelişmektedir. Böyle bir durumla karşılaşanlar, önemli olanın elimizden geleni yapmak, yaşanan anın farkında olmak ve gerisini Allah’ın takdirine bırakmak olduğunu en iyi bilenlerdir.

Önemli bir hastalığınız veya büyük bir sıkıntınız olmadan, lütfen önemsiz kaygılardan kurtulunuz, yaşamak istediklerinizi ertelemekten vazgeçiniz, beğenilmemekten veya reddedilmekten korkmayınız ve başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğüne değil kendi düşüncelerinize önem veriniz.

Peki siz bu yazıyı okurken gerçekten “burada” mısınız?
Bulunduğunuz ortamın havası, kokusu, rengi, sıcaklığı nasıl?
Şu anda aklınızdan neler geçiyor?
Anın farkında mısınız?

Ve Ömer Hayyam’dan bir dörtlükle yazımı bitirmek istiyorum;
Gönlüm aranıp dünleri feryat etme
Kam almak için yarınlar icat etme
Dünler düş olup gitti, yarınlarsa hayal
Cahilce şu gerçek günü berbat etme.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

.