Küçücük bir
çocukken önce bıcır bıcır konuşmaya başlamışım.....
Ardından sanırım beş yaşında
gazete başlıklarını sora sora okumayı sökmüşüm, bu nedenle ailem beni bir yıl
erken ilkokula göndermek zorunda kalmış.....
Daha sonra her bulduğum kitabı,
gazeteyi ve o zamanlar bakkalda veya manavda satılan yiyeceklerin içine
koyulduğu gazeteden yapılmış kese kağıtlarını bile açıp okudum.....
Yaşadığımız
şehir İstanbul'a yakın şehirlerden biriydi, harçlıklarımı biriktirerek bazen
kitapçıdan bazen de eski kitaplar satan iki katlı bir sahaftan kitaplarımı
alıyordum. Yaş grubuma göre bizim kuşak zamanında moda olan önce Kemalettin
Tuğcu kitapları, büyüdükçe Türk ve Dünya klasiklerinden bir çok kitap serisini
okumak için çok çaba sarf ettim....
Öyle zaman oldu ki ders çalışmayı bile ihmal
ettim. Şöyle ki, aileme ders çalışıyorum izlenimi vererek ders kitaplarının
arasında bir romanı saklayarak okuyordum.....
Tabii ki babama
birçok kez yakalandım. Ve bir çok kez uyarmasına rağmen kitap okumaya devam
edince onu kızdırmış olacağım ki, kitaplarımı sobada yakmıştı. Bende çareyi
matematik, fizik, kimya yerine edebiyat, tarih ve coğrafya derslerini çalışmada
bulmuştum, fakat bu derslerden yüksek notlar alınca evde bu dersleri de
çalışmam yasaklandı.....
Sadece ve
sadece matematik, fizik, kimya, biyoloji çalışmam konusunda bir baskı eğilimi
vardı, bu dersleri daha çok sevmem ve
çalışmam isteniyordu. Çünkü karnelerimde bu derslerin notları (biyoloji hariç)
pek iç açıcı değildi. Beşten şaşma altıyı aşma gibi notlar alıyordum, hele
matematik ilk karneye üç veya dört geliyordu, ancak babamın ders çalıştırma
desteği ile sınıf geçebiliyordum. Hem babam hem annem benim tıp fakültesini
kazanmamı çok istiyorlardı....
Oysa ben ilkokuldan itibaren tarih ve coğrafya
konulu şiirler yazıyordum, aşk konulu şiirler yazmaya pek cesaret edememişim
galiba. Ortaokulda okuma saatinde, bir sınıf arkadaşım yazdığı öyküyü sınıfta
okuyunca çok gıpta etmiştim belki de kıskanmıştım. Bir hevesle bende bir şeyler
yazmaya başlamıştım, yazı yazmak için süslü ve güzel defterler almıştım.....
Liseye
geldiğimde hayalim, edebiyat fakültesi veya gazetecilik okumaktı. Ancak ailemin
yoğun talebi ve üniversite giriş sınavında yüksek puan almam nedeniyle tıp
fakültesini kazandım.....
Hayalcinin
arkadaşı olarak yıllar öncesine gittim, anılarım canlandı. Ve şimdi, yıllardır
uyuyan yazı yazma hayalim tekrar
uyandı.....
Bu arada bir
açıklama yapmam lazım. Tıp fakültesini çok severek okudum, gece yarılarına kadar
bazen de hiç uyumadan isteyerek ders çalıştım. Mezun olduktan sonra mecburi
hizmete gittim, bazen zor şartlarda yıllarca hekimlik yaptım. Hekim olarak
hizmet sunmanın, insanların yaşamlarına dokunmanın ve acılarını dindirmenin
manevi huzurunu yaşıyorum. Ama her zaman hekimliğin sosyal yanı benim için ön
planda oluyor, hastalarımın veya sağlıklı olarak başvuranların duygularını empati
yaparak anlamaya çalışıyorum, gözlerinin içine bakıyorum, verdiğim tıbbi desteğin
yanı sıra etkili iletişim kurmak için çabalıyorum....
Yıllar içinde
birçok hizmet içi eğitim aldım ve bazı konularda eğitimci oldum, tıbbi
konularda sunumlar yapıp çeşitli bilimsel yazılar yazdım. Fakat yazar olma
hayalim hep aklımdaydı. Başarılı bulduğum kadın yazarlara hep gıpta ettim,
köşelerini veya romanlarını hep empati yaparak okudum, sanki o yazıyı veya
kitabı ben yazmışım hayallerine daldım. Onlarla yapılan röportajları kelime
atlamadan okudum. Nasıl yazdıklarının tüyolarını almaya çalıştım. Bakalım yazı
yazma konusunda nasıl bir performans göstereceğim, zamanla hep birlikte
göreceğiz....
Sevgili Hayal Kahvem, hayalci
arkadaşım, bana bu fırsatı verdiğin için sana çok teşekkür ediyorum......
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
.